Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Engelli Hakları Bağlamında Gelecekçi Bir Bakış Denemesi (Şerif Ali MUTLU)

Ct, 12/24/2022 - 14:16 tarihinde GörevHukukYönetici tarafından gönderildi


CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA ENGELLİ HAKLARI BAĞLAMINDA GELECEKÇİ BİR BAKIŞ DENEMESİ

 

Avukat Şerif Ali MUTLU

 

 

Daha Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıl içerisinde, 1924’de Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün talimatları ile İzmir’de İşitme ve Görme Engellilerin birlikte eğitim göreceği bir merkez kuruldu. Anılan tarihten bu yana 99 yıl geçti, bir çok engelli okulu, rehabilitasyon merkezleri, bakım merkezleri kuruldu ve hali hazırda faaliyetini sürdürüyor.

Geçen yüz yıllık dönemde engelliler ve engellilik olgusu bakımından gerçekleştirilenler yeterli midir? Bilimsel midir? Geleceğe yönelik neler hedeflenmelidir? Hakların oluşturulup ve geliştirilmesi; kısa, orta ve uzun vadede nasıl olmalıdır? Engelli hakları; hangi ilke ve esaslara göre geleceğin koşullarına uyumlu şekilde planlaması yapılmalıdır? Geleceğin bilgi çağı, sanal ve teknoloji yüzyılı olacağı gözetildiğinde, gelecekte engellilerin hak ve özgürlüklerinin teknolojik gelişmeler nedeni ile sınırlandırılmaması, aksine daha da ileri taşınıp dijital boyutta geliştirilmesi için neler yapıl malıdır?

Yaşadığımız, çalıştığımız, öğrendiğimiz ürettiğimiz mekânlar, seyahat ettiğimiz araçlar kısacası yaşamımızı sürdürdüğümüz elemanlar bu güne kadar kimin için kimlerin yararına tasarlanmıştır? Engellilere sağlanan bir kısım haklar hangi amaçla kamu gücü tarafından yürürlüğe sokulmuş, hangi esaslarda hayata geçirilmesinde başarısız olunmuştur? Temel hak ve özgürlükler her gruptan canlıyı ( konu özelinde insanı) içine alan bir anlayışla mı geliştirilmiş yoksa sadece "normal" kavramına giren kişiler için mi tasarlanmıştır? Engelliler ve engellilik bu tasarlamaların neresinde yer almış, sağlanan bir kısım olumlu gelişmeler toplumun hangi kesimince hangi niyetle kabul görmüştür?

Geçmiş yüzyıl ve günümüz açısından sorulması gereken sorular bunlarla sınırlı olmayıp, geleceğe yönelik olarak da sorulması gereken birçok soru mevcuttur. Ancak cevapları için gerek Sivil Toplum Kuruluşları gerek kamu kurum ve kuruluşları ne derecede bu konuların üzerinde ciddiyetle durmaktadır?

Büyük tereddütler oluşturan bu hususlarla ilgili olarak, başta görünüşte hak temelli mücadele verdiğini iddia edip, tam tersi açık ya da örtülü istismar nitelikli faaliyetlerde bulunan Sivil Toplum Kuruluşları’nın söz sahipliği nasıl deşifre edilebilir? Hangi esaslarda gerçek niyeti hak temelli engelli mücadelesi olan sivil toplum kuruluşları öncelenip, desteklenmelidir? Bu nitelikteki sivil toplum kuruluşlarının söz sahibi olması için aydın engellilerin bir araya gelmeleri imkânı var mıdır? Varsa hangi evrensel engellilik ilkeleri bağlamında bir araya gelmelidirler?

Sorulması gereken soruların bir kaçının yer aldığı yukarıdaki bunaltıcı bölümün ileriye yönelik olarak doğal bilinçlendirme metotları ile çözüme kavuşturulması tüm duyarlı / hak temelli STK ve aydın engellilerin önünde duran en önemli sorun olarak durmaktadır.

Haksızlık etmemek için, son 15 yıllık dilimi biraz daha ayrık tutarak, geçmiş 85 yıllık dönemde üzülerek ifade etmek gerekir ki; fiziki çevre, eğitim öğretim olanakları, istihdam imkânları, sosyokültürel ve ekonomik olanaklar, "Engelli bireylerin ya da engelli ailelerinin yok sayılması üzerine inşa edilmiştir."

Oysa ki, çağdaş toplumlar, her grup canlıya var oluş biçimi ve sebebine uygun koşullar sağlayan, onu koruyup gözeten, geliştiren, hayata katan, birlikte yaşama motivasyonunu oluşturan toplumlardır.

Yakın geçmişe kadar nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanan fiziki çevre düzenlemeleri sonrasında engelli ihtiyacına göre şekillendirilmeye çalışılsa da etkin ve verimli sonuçlar elde edilememektedir.

Bu değerlendirmemiz, engellilere yönelik yaklaşımlardan Sosyal Model öncelemesi ve içerisine engellilere istisnasız söz ve karar sahipliği sağlanması ile destek bulmaktadır. Sosyal Model’in temel iddiası, engelliliğin toplumsal olarak yapılandırıldığı ve çeşitli bozuklukları olan insanlara dayatıldığıdır. Bireyin fiziksel veya zihinsel bozukluğunun değil, toplumun muktedir bir bedene sahip olmayı temel bir norm olarak kabul etmesinin asıl engelleyici etken olduğunu ileri sürmektedir.

Engellilere yönelik güncel sorunlar; Ayrımcılık, erişebilirlik, konut sorunu, yaşama hakkı, eğitimde fırsat eşitsizliği, adalete erişim, kişi özgürlüğü ve güvenliği, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamelelere maruz kalmama, şiddet veya istismara maruz kalmama, seyahat özgürlüğü, bilgiye erişim, sağlık habilitasyon ve rehabilitasyon, iş ve istihdam, yeterli yaşam standardı, sosyal korunma, siyasal ve toplumsal yaşama özgür katılım, lekelenmeme hak ve özgürlüğü vb. haklar olarak özetlenebilmekte ise de,  hayatın neredeyse tüm alanlarını içine alan bir çeşitlilik göstermekte olan söz konusu sorunların her birisinin uzmanlarınca ele alınarak, bunların tamamının aslında "Toplumsal Entegrasyon / Kamusal Bilinçlenme Sorunu" üst başlığında toplanabilir.

Tüm azınlıklar gibi, toplumların hâkim yapılarınca yadsınan engelliler, esasen çoğunluk için tasarlanmış düzende varlık gösteremedikleri için ne yazık ki azınlık olarak algılanmaktadır. Onlar için yapılması gerekenlerin gerçekte genel toplum yapıları nezdinde gerçekleştirilmiş zorunlu çalışmalar olacağı gözden kaçırılmaktadır. Bu konuda kamu ve STK’lar olabildiğince muhalefet durumuna düşmemek niyeti ile sessiz kalmaktadırlar. Oysa ki, sessizlik uzay boşluğu gibidir. Hiç kimse, sessizliği ve dokunulmamayı üstün başarı olarak görmemesi gerekir. Aksine çok seslilik bağlamında sorunlar, konuşulmalı, tartışılmalı, çözüm odaklı güç birlikleri desteklenmelidir.

Sosyal, kültürel ve ekonomik hayata entegre olmuş, günlük yaşam içerisinde gözle görünür sayıda engellinin varlığı bir ülkenin / bir toplumun gelişmişliğinin de en önemli göstergelerindendir. Onun içindir ki; hak temelli tüm teşekküllerin siyasi konjonktürden bağımsız ve özgür esaslarda güç birliği yaparak geleceğe yönelik engelli haklarının geliştirilip, hayata geçirilmesi için mücadele vermeleri esas olmalıdır.

Bu sayede; Doğumdan ölüme geçen zamanı kapsar şekilde,  yaşam platformu içerisinde, Sorunlardan arınmış, bağımsız yaşama becerisi kazanmış, özetle toplumsal entegrasyonu sağlanmış yani "Öteki " olmaktan çıkmış engellilerin özgüven ve benlik saygısı oluşacak ve bunun meyvesi toplumsal hayata özgürce ve engelsiz esaslarda katılımlarının arttırılmasıyla toplanacaktır.

Devletlerin ve toplumların engellilik olgusu bakımından Nihai amacı, doğumdan ölüme engelli bireyi birey olarak görüp, hayatlarına çağdaş bilimsel esaslarda eğitim modelleri ile dokunmak, engelliyi sosyokültürel ve ekonomik yaşamda üretken yapmak ve engellerden arındırılmış hayatını, tüm seçenekleri ve riskleriyle bağımsız bir şekilde yönetebilecek bir bireye dönüştürmek, toplumun diğer bireylerinin yanı sıra engelli bireylerin de mutluluk çıtasını olabileceğin en yükseğine taşımak olmalıdır.

Engellilere yönelik hak temelli girişimlerin hayata geçirilme başarısı, hayatı engelsizleştirerek, onlarla birlikte, ötekileştirmeden yaşamak ve paylaşmaktan geçer.

Kendileri gibi olanlarla: okusunlar, eğlensinler, çalışsınlar veya hayatlarını birleştirsinler türündeki yaklaşımlar çağ dışı olduğu gibi, toplumdan soyutlanmaya girmektedir ki entegrasyonun önündeki en büyük engel  bu tür negatif ayrıştırmalar ve dışsallaştırma niyetli ötekileştirmelerdir.

Bu türden ayrıştırma ve ötekileştirmelere, duyarlı engelli STK’larının birlikte hareket ederek Çağdaş ve Bilimsel metotlarla karşı çıkıp, çözüm odaklı bakış açılarının hayata geçirilmesini sağlamak için ortak mücadele etmek esas olmalıdır.

Engellilerle bir arada yaşamadan, birlikte yaşam formlarını geliştirmeden, onlar için sağlıklı ve verimli projeler üretilemez ve bu bakış açısıyla, onların yararını hedef aldığı ileri sürülen her türlü etkinlik bir sosyal dışlanma haline gelir.

Nitekim batı toplumlarının bir kısmında (İngiltere ve ABD gibi) engellilerin insan onuruna yaraşır bir şekilde toplumla barışık yaşayabilmeleri için, engelli olan ve olmayanlara yönelik, doğumdan ölüme, yaşam katmanları / derecelerine uygun esaslarda,  müşterek sosyo-kültürel aktiviteler; sportif faaliyetler; dini ayinler ve siyasi müzakereler, yaşam alanlarına katılım için ortak çalışma platformları geliştirilip yaygınlaştırılmaktadır.

Ne yazık ki Avrupa Birliği kapsamında, engellilere yönelik daha çok ekonomik yaşamdan uzat tutarak, Sosyal Güvenlik ya da sosyal destek projeleri geliştirilerek, olabildiğince sorunsuz bir toplum hedefinden hareketle çalışmalar yürütülmektedir. Bu türden yaklaşımlar, engelliler çalışma hayatına, üretime katılmadıkça, toplumun bu yönde bilinçlendirilmesi sağlanmadıkça engelliler lehine gelecekte de olumlu gelişmelere mani oluşturacak, engellilerin toplum içerisinde kendilerini ifade etme, geliştirme, topluma katkıda bulunma imkânlarından yoksun kalmalarına neden olacaktır. Bizler Avrupa Birliği modellerinin engellileri rahat ettirmeye yönelik model olmasının ötesine geçemeyecek, insani değerlerin dışında yaklaşımlar olduğunu düşünüyoruz.

Her zaman göz önünde tutulmalıdır ki; Engelli sorunlarının öznesi engelli bireyler olmakla birlikte, sorunlarla en az onlar kadar yüzleşmek zorunda kalan ve fakat çoğu kez tabiri caizse "çantada keklik" göründüklerinden yaşadıkları fiziksel, ruhsal ve ekonomik sorunlarla gündemde hak ettikleri kadar yer bulmayan engelli yakınlarının, çözüm için bu denklemde yeteri kadar yer bulmasının sağlanması da mutlak önemsenmesi gereken zorunluluklardandır.

Tükenmişlik duyguları yoğun olan bu aileleri rahatlatacak etkinlikler ve uygulamalar ile sosyal onay ihtiyaçlarını giderecek güvenli buluşmalar onları bir nebze olsa rahatlatacak ve bu yolda yalnız yürümediklerini hissettirecektir. Ayrıca engelli yakınlarına engelliyle yaşam konusunda sağlam referanslar verebilen, etkin ve sürekli rehberlik hizmetleri, engelli bireyler için yaşam koçluğu, bireysel partner / asistan imkanı sorunun çözümünde son derece önemli bir metot olarak kabul edilmelidir.

Engelli sorunlarına yönelik çözüm süreçleri için yapılan / yapılacak olan hukuki düzenlemeler, çağdaş, bilimsel nitelikli ve sosyal hukuk devleti anlayışıyla, hak temelli bakış açısı, bilimsel veriler ve uluslararası sözleşmeler ışığında ele alınıp, geliştirilmelidir.

Bu bakış açısıyla son yıllarda ülkemizde engelli sorunlarının çözümü kayda değer bir ivme kazanmış ise de arzu edilen, bu sürecin Kamuoyunun bilinçlendirilmesi ekseninde, daha  dinamik olması ve daima ileriye doğru olumlu gelişmelerle görülmesidir. Çünkü hali hazırda, Mevzuat yönünden sağlanan gelişmeler ne yazık ki toplumsal ve kamusal bakış açısına tam olarak yansımamış, halen duygusal bakış açısı hâkimiyetini korur gözükmektedir. Duygusal bakış açısı yerine oluşturulması gereken, objektif ve bilimsel temelli hak öznesi anlayışına dayalı çağdaş bir yaklaşım olmalıdır.

 

Son olarak belirtmek gerekir ki; Yapılacak olan çağdaş kanuni düzenlemelerin yanı sıra mevcut hukuki düzenleme ve uygulamaların hayata geçirilmesi, toplum ve sorunun tüm paydaşları tarafından içselleştirilmesini gerektirmekte ve bu konuda genel olarak devlet ile, özelde de doğrudan / dolaylı ilgili Kamu kurumları ile hak temelli mücadele veren sivil toplum kuruluşlarına büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Düşen bu görev ve sorumluluk bağlamında da Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği olarak; başta ağır hak ihlallerine uğrayan engelliler ve engelli aileleri ile Engelli Hukukçular açısından Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılına girdiğimiz bu günlerde onurlu yaşam hak ve özgürlüğünün yanı sıra engellilik paranoyası bağlamında bilinçsiz ya da kötü niyetli toplum kesimlerince oluşturulan olumsuz bakış açısının bertarafı amacı ile engellilik temelinde büyük önem taşıyan ve gelecekte ve hukuk alanına yerleştirilmesi gereken lekelenmeme hak ve özgürlüğünün önemsenmesi gerektiğinin altını çizmemiz gerektiğini belirtiyorum.

Bu yönleri ile çağdaş / bilimsel gelişmelerin sağlanması için hayatın her alanının engelli bireylere açık olduğunu ilan edip, yayın organlarımızla, kamu bilincini oluşturma mekanizmalarını en esaslı şekilde kullanarak, engelli mücadelesinde destekçi kurum ve kuruluşların tam katkı ve desteğini de almak sureti ile engelli hakları yönünden olumlu gelişmelerin sağlanabilmesi için her boyutu ile onurlu mücadeleye devam edecek olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlarla işbirliğine hazır olduğumuzu her zaman ifade ediyor, yayın organımız Yarasa Hukuk’un da bu alana büyük ve anlamlı katkılarının çok yüksek artı değer oluşturacağının akıllarda tutulmasını önemsiyoruz.

Saygılarımla.

 

                                                                                        Yarasa Hukuk Dergisi

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

                                                                                          Av. Şerif Ali MUTLU