Çeşitli Avrupa Ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde Sosyal ve Bakım Politikaları Çerçevesinde Engellilere Sağlanan Sosyal Yardımlar ve Mali Haklar (Hikmet KARADAĞ)

Ct, 12/24/2022 - 14:19 tarihinde GörevHukukYönetici tarafından gönderildi

SOSYAL VE BAKIM POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE ENGELLİLERE SAĞLANAN SOSYAL YARDIMLAR VE MALİ HAKLAR BAKIMINDAN BAZI ÜLKELERLE TÜRKİYENİN KARŞILAŞTIRMALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM: ÇEŞİTLİ AVRUPA ÜLKELERİNDE VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDE SOSYAL VE BAKIM POLİTİKALARI ÇERÇEVESİNDE ENGELLİLERE SAĞLANAN SOSYAL YARDIMLAR VE MALİ HAKLAR

 

Avukat Hikmet KARADAĞ

 

 

ÖZET

Bir toplumdaki en dezavantajlı grup engellilerdir. Bu gerçekten hareketle birçok ulusal ve uluslar arası düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında, BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme gelmektedir. Türkiye’de ise Engelliler Hakkında Kanun böyle bir düzenlemedir. Engellilerin çoğunluğunun yoksulluk koşullarında yaşadığı bilinen bir gerçekliktir. Yoksulluğun engelliler üzerindeki olumsuz etkisini gidermek ve engellilerin toplumsal yaşama tam ve eşit katılımlarını sağlamak için devletler sosyal yardımları ve bakım politikalarını içeren çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Bu konunun oldukça ayrıntılı ve kapsamlı olması nedeniyle yazımız iki bölüm olarak planlanmıştır. Çalışmamızın birinci bölümünde, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD’de engellilere yönelik sosyal yardımlar ve bakım politikalarına ve bu politikaların dayanağını oluşturan düzenlemelere değinilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, Türkiye’de uygulanan sosyal yardım ve bakım politikaları ve bu politikaların dayanağını oluşturan yasal düzenlemelere değinildikten sonra, bu bölümde incelenen çeşitli AB ülkeleri ve Avrupa ülkeleri ile ABD’nin engellilere yönelik sosyal politikalarıyla Türkiye’nin durumu karşılaştırılarak değerlendirilecektir. Son olarak, Engellilerin haklarını ve onurunu güçlendiren ve koruyan kapsamlı politikaların özelliklerinden söz edilecektir. Ayrıca, çalışmanın her 2 bölümünü de kapsayan genişçe bir kaynakça çalışmanın ikinci bölümünün sonuna eklenecektir.

 

1. GİRİŞ

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; Dünyada bir milyardan fazla insan herhangi bir tür engellilik ile yaşamaktadır. Dünya çapında, engelli olmayan insanlara kıyasla engelli insanlar daha kötü sağlık durumuna, daha düşük eğitim başarısı ve iktisadi katılıma ve daha yüksek yoksulluk oranlarına sahiptir.  Herhangi bir engeli bulunmayan insanların olağan bir şekilde eriştiği sağlık, eğitim, istihdam, ulaşım ve bilgi edinme gibi hizmetlere engelli insanlar birçok bariyerle karşılaşmaktadır. Daha az avantajlı toplumlarda bu sorunlar daha yakıcı hale gelmektedir. Bunun için dünya genelinde engelli insanlara yönelik sosyal refah politikaları yürütülmektedir. Bu politikalar ülkelerin benimsediği sosyo-ekonomik anlayışlara ve ülkenin ekonomik gücüne göre değişiklikler göstermektedir. Devletlerin sosyal refah politikaları, günümüzde dezavantajlı gruplar için hayati önem arz etmektedir. Dezavantajlı gruplar içerisinde belki de en savunmasız grup olan engellilerin ağır sosyal dezavantajlarının ortadan kaldırılmasına ve onların medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel ortamlara eşit fırsatlarla katılımının sağlanması için hem gelişen hem de gelişmekte olan ülkelerde çeşitli sosyal yardım ve bakım politikaları uygulanmaktadır. Bu yazının birinci bölümünde, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD’de engellilere yönelik sosyal yardımlar ve bakım politikalarına ilişkin düzenlemelere değinilecektir. Dergimizin bir sonraki sayısında yayınlanacak yazının ikinci bölümünde ise; Türkiye’de uygulanan sosyal yardım ve bakım politikaları yasal dayanaklarıyla değerlendirilecektir. Daha sonra bu politikalar ve yasal dayanakları Avrupa ve ABD’de engellilere yönelik uygulanan sosyal yardım ve bakım politikalarıyla karşılaştırılarak değerlendirilecektir. Son olarak, Engellilerin haklarını ve onurunu güçlendiren ve koruyan kapsamlı politikaların özelliklerinden söz edilecektir.

 

 

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu yazının ana çerçevesini oluşturan; Sosyal Devlet, Refah Devleti, Sosyal Politika, Sosyal Güvenlik, Dezavantajlı Gruplar, Ayrımcılık, Sosyal Dışlanma, Sosyal Koruma gibi kavramların kısaca açıklanması, yazının anlaşılması açısından önemlidir.

2.1. Sosyal Devlet

Genel olarak literatürde, Sosyal Devlet: Toplumun refah seviyesini sosyal adalet ilkelerine göre artırmayı hedefleyen müdahaleci ve düzenleyici devlet sistemi olarak tanımlanmaktadır. Gözübüyük (1989), Sosyal Devleti; yurttaşlarının sosyal durumlarıyla ve refahlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir yaşama düzeyi sağlamayı ödev bilen devlet olarak tanımlamaktadır. Demir (2005) ise, bu anlayış çerçevesinde sosyal devleti; bütün yurttaşlarının yarına güvenle bakmalarını sağlayacak önlemleri, temel bir görev olarak kabul eden devlet olarak nitelendirmektedir (Akt. Çınarlı,2008).

Sosyal devlet kavramı, ekonomik bakımdan güçsüz olan bireyleri koruma düşüncesinden geliştirilmiştir. Sosyal devletin temel amaç ve görevleri sosyal adaletin, sosyal refahın ve sosyal güvenliğin sağlanmasıdır. Bu çerçeve içinde devletin ekonomik ve sosyal yaşama planlı olarak müdahale etmesi, sosyal adaleti gerçekleştirmek için gelirin ve servetin dağılımını adil bir duruma getirmesi gerekmektedir (Çağan, 1980:145 akt. Işık, 2012).

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde uygulanma olanağı bulan sosyal/refah devleti;

• Bireylere ve ailelere asgari bir gelir güvencesi veren,

• Onları ‘toplumsal’ tehlikelere karşı koruyan,

• Onlara sosyal güvenlik olanakları sağlayan,

• Toplumsal konumları ne olursa olsun tüm vatandaşlara eğitim, sağlık, konut gibi sosyal hizmetler alanında belirli bir standarda getiren devlettir (Güllüpınar, 2015).

Son olarak, Anayasa Mahkemesinin 26.6.1985 günlü, 18793 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 18.2.1985 günlü, E:1984/9, K:1985/4 sayılı kararında yer verilen Sosyal Hukuk Devleti tanımına göre:

"Sosyal hukuk devleti, insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşamasını ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak, çalışanlarını koruyan, işsizliği önleyici ve milli gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirleri alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlettir." (Sezer, Osman, 2022 Sayılı Kanunun Sosyal Hukuk Devleti İlkesi Bağlamında Engelliler Yönünden Genel Bir Değerlendirmesi, www.gozevhukuk.org.tr-Yazılarımız | Görevhukuk – Görme Engelİ Evrensel Hukukçular Derneği, 2021).

2.2. Refah Devleti

Refah devleti kavramı dar anlamda refah devleti ve geniş anlamda refah devleti olmak üzere iki tür bakış açısıyla ele alınmıştır. Kavrama dar perspektiften yaklaşanlar, refah devletini, devlet gelirlerinin toplumun tüm grupları arasında adil dağıtımı ve muhtaç durumdaki dezavantajlı gruplara sağlanan ayni ve nakdi destekler gibi klasik şekilde toplumsal hayata destek olma açısından değerlendirmektedir. Bunlara ilave olarak konut ve barınma desteğini bu klasik değerlendirmenin içerisine dahil edenler de bulunmaktadır. Kavrama geniş bir perspektiften yaklaşanlar ise, genellikle politik ekonomi ekseninde devletin ekonomiyi yönetme ve organize etme şeklindeki daha üst ve kapsayıcı rolüne işaret ederek tanımlamaktadır. Refah devletini geniş bir bakış açısı ve perspektif ile değerlendirenler, istihdamı, ücretleri ve genel makro-ekonomik sevk ve idareyi devlet kompleksinin bütüncül bileşenleri olarak kabul etmektedir (Çılğın, Turgut, Sosyal Demokrat Refah Devletlerİnİn Engellİlere Yönelİk Sosyal Polİtİkalari: İsveç Örneği, AUSBD, 2021; 4(8): 129-152).

2.3. Sosyal Politika

Sosyal Devletin ete kemiğe bürünmesini sağlayan; Sosyal politika kavramı ilk kez 19. yüzyıl ortalarında Almanya’da kullanılmıştır. Terim tarihsel olarak bir mücadeleyi, bir programı ve parolayı anlatmak amacıyla doğmuştur. Sosyal politika teriminin dar anlamdaki tanımında, sanayi devriminin belirginleştirildiği sınıflar arası çelişki ve çatışmalarının, kurulu toplumsal düzeni sarsmasını önlemeye yönelik önlemler alınması amacı vurgulanır (Gülmez, 2000, akt. Güllüpınar, 2015).

“Sosyal politika, genel anlamı ile refahın sağlanmasını hedef alan, sosyal sorunlara çözüm arayarak bu hedefe hizmet eden bir bilim dalıdır. Bu tanımı ile sosyal politikanın, sosyal sorunlara müdahale etme nedeninin refahı arttırmak olduğu, ortaya çıkışındaki gerekliliğin ise toplumsal mekanizmaların, sosyal sorunların çözümünde yetersiz kalması olduğu söylenebilir. Özellikle piyasa mekanizmasının ortaya çıkışı ve piyasanın toplumsal ilişkilerin merkezine yerleşmesi ile birlikte (Polanyi, 2009:101, akt, Bedir, 2016), sosyal politika hem kapitalizmin vicdani yönünü temsil etmeye başlamış hem de hangi olguların piyasa dışında tutulması gerektiğine karar veren bir mekanizma hâline gelmiştir.”(Bedir,2016)

“Geniş anlamda sosyal politika kavramı, birkaç şekilde tanımlanabilmektedir. Kapsamının genişliği vurgulanmak istendiğinde; toplumun bağımlı çalışan, ekonomik yönden güçsüz ve özel olarak bakım, gözetim, yardım, desteklenme gereksinimi duyan kesimlerinin ve grupların karşılaştıkları ya da karşılaşabilecekleri risklere, olumsuzluklara karşı en geniş biçimde korunmalarına yönelik kamusal politikaları konu alan sosyal bilim dalı (Altan, 2009:4, , akt, Bedir, 2016) tanımı yapılabilmektedir. Topluma bakış açısının ideolojik sınıf kavramından farklı olduğu vurgulanmak istendiğinde “topluma bir bütün olarak bakan, toplum içinde bütün sınıfları ilgilendiren çok çeşitli konuları sınıf farkı gözetmeksizin ele alan bir disiplin” (Talas, 1990: 32, akt, Bedir,2016) tanımı yapılabilmektedir. Geniş anlamda sosyal politikanın toplumsal ve siyasi hayattaki durumu vurgulanmak istendiğinde ise varlığını liberal devlet anlayışına ve bu anlayışı değiştirmek isteyen mücadelelere, demokratik siyasi rejimlere, eşit oy hakkına borçlu bir bilim dalı (Koray, 2008: 36-37, akt,Bedir,2016) tanımı yapılabilmektedir.

Sosyal politikanın kapsamı, başlangıçta çalışan çocuk ve kadın işçilerin korunmasına yönelik önlemleri içermekte iken, izleyen yıllarda tüm işçileri konu edinmiştir (Güllüpınar, 2015).

Sosyal politikanın gelişim sürecine baktığımızda; üç ana dönem karşımıza çıkmaktadır:

• İlk dönem 1841-1890 arasında; sosyal politika uygulamalarının daha yeni ortaya çıkmasıyla devletin bazı sınırlı korumacı önlemlere yönelmesidir.

• İkinci dönem 1890-1945 arasında; artık çalışma ilişkilerini düzenlemek için birtakım sosyal politika araçları devrededir ve devlet bu alana yönelik düzenlemeler yapar.

• Üçüncü dönem ise 1945-1973 dönemi; sosyal politikanın yaygın olarak uygulama alanı bulduğu, konusu ve kapsamını genişlettiği bir dönemdir ve devlet artık hemen hemen her yerdedir ve önüne “sosyal” sıfatı gelmiştir (Güllüpınar, 2015).

2.4. Sosyal Güvenlik

Sosyal güvenlik ihtiyacı, ilk insanla birlikte var olmasına rağmen terim olarak sosyal güvenliğin kullanımı çok yenidir ve ilk defa 1935 tarihli, Amerikan Sosyal Güvenlik Kanunu’nda (The Social Security Act) kullanılmıştır. Terim olarak kullanılması gecikmiş olmakla birlikte benimsenmesi ve yaygın olarak kullanımı çok kısa sürede gerçekleşmiş, nitekim 1941 tarihli Atlantik Şartı’nda; 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde Uluslararası Çalışma Örgütünün konu ile ilgili belgelerin de sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır (Alper Yusuf, 2016).

Sosyal güvenlik; toplumu oluşturan bütün fertlerin uğrayacakları tehlikelerin zararlarından kurtarılma garantisi demektir. Öte yandan sosyal güvenlik, insanoğlunun bütün insanlık tarihi boyunca tehlikenin zararlarından korunmak için geliştirdiği bireysel ve toplumsal tedbirlerin bütününe verilen ortak adı da ifade etmektedir (Alper Yusuf, 2016).

Sosyal güvenlik garantisinin sağlanmasının temelinde gelir transferi yatar. İnsanlar, genç, sağlıklı ve çalışabildikleri dönemlerde elde ettikleri gelirin bir kısmını tüketmeyip yaşlı, hasta ve çalışamadıkları dönemlerde kullanmak üzere tasarruf ederler. Bu açıdan sosyal güvenlik, gençlik dönemlerinden yaşlılık dönemine, sağlıklı dönemlerden hastalıkla karşılaşılan dönemlere ve çalışılarak gelir elde edilen dönemlerden çalışılamayan dönemlere yapılan gelir transferini ifade eder (Alper Yusuf, 2016).

Sosyal güvenliğin hangi durumlarda ne tür bir gelir transferi sağladığı onun dar ve geniş anlamlarda kullanılmasını da beraberinde getirmiştir. Dar anlamda sosyal güvenlik; gelir transferinin toplumsal düzeyde gerçekleştirilmesine yönelik mekanizmaların ve bunları düzenleyen hukuk düzeninin bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Geniş anlamda sosyal güvenlik; dar anlamdaki sosyal güvenliğin anlam ve kapsamını genişleterek, sebebi ne olursa olsun muhtaçlık ve yoksulluk yaratan her türlü duruma karşı korunma garantisi sağlanması anlamına gelmektedir (Alper Yusuf, 2016).

2.5. Sosyal Dışlanma

Sosyal dışlanma, bireyin toplumla bütünleşmesini ve kendi geleceğini oluşturmasını sağlayacak olan fırsatlara tam olarak erişimini engelleyen, temel gereksinimlerden yoksun kalmasına ve bireylerin toplumla olan bağlarının kopmasına yol açan, sivil, siyasal, ekonomik ve sosyal haklardan yoksun olma/bırakılma durum ve süreçleri olarak tanımlanabilir (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

Sosyal dışlanmayı bir sosyal engellik hali olarak düşündüğümüzde; belirli bireylerin veya grupların yapısal ve/veya kişisel gerekçelere bağlı olarak sosyal katılım anlamında tamamen veya kısmen içinde yaşadıkları toplumun dışında kalmalarıdır (Gökçeoğlu Balcı, 2009).

Dışlanmanın istihdamdan dışlanma, iktisadi dışlanma, toplumsal dışlanma, kültürel dışlanma, mekansal dışlanma, kurumsal dışlanma, siyasal dışlanma gibi değişik boyutları bulunmaktadır  (Gökçeoğlu Balcı,2009 Tokol,2016).

İstihdamdan dışlanma, çağımızda çalışmanın ve işsizliğin değişen niteliği ile ilgilidir. İşsizlik her zaman mevcuttu ancak günümüzde işsizlik, yapısal, kronik ve uzun sürelidir. Bu nitelikte bir işsizlik teknolojik devrim neticesinde emeğe duyulan gereksinimin azalması ve neo-liberal politikaların uygulanmasının neticesidir. Çalışma yaşamındaki ve işlerin niteliğindeki yapısal değişiklikler, iş güvencesinin yitirilmesi, istihdamın esnekleştirilmesi sonucunda istihdam dışına düşen veya istihdam yaratmayan büyüme nedeniyle hiç istihdama giremeyen kronik işsizler, toplumdan da dışlanmaktadırlar. Çünkü çalışma yalnızca gelir getiren bir araç değil aynı zamanda bir kimliktir. Toplum içinde var olma, sosyal ilişkiler kurma, toplumsal saygınlık gibi konuların merkezinde kişinin yaptığı iş yer almaktadır. Dolayısıyla istihdamdan dışlanma çoğu durumda başta aile bağlarının kopması olmak üzere tüm diğer toplumsal bağların da çözülmesine yol açmaktadır (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

İktisadi dışlanma, her şeyden önce asgari düzeyde geçim olanaklarından dışlanmadır. Kişinin beslenme, eğitim, sağlık, konut, ulaşım gibi temel gereksinimlerini karşılayacak düzeyde gelir elde edememesi, iktisadi dışlanmadır  (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

İktisadi dışlanmanın bir diğer biçimi ise gelir seviyesinin toplumda kabul gören egemen yaşam biçimine minimum seviyede dahi ulaşmayı sağlayacak düzeyde olmaması halinde gündeme gelecektir. Bu türde bir dışlanma bir diğer deyişle tüketim toplumunda tüketimden dışlanmadır (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

Toplumsal dışlanma, sosyal ilişki ağından dışlanmadır. Burada dışlanan grupların, toplumun diğer üyeleri tarafından aşağılanması ve ilişki kurmaktan kaçınması söz konusudur (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

Kültürel dışlanma, kentte yaşamakla birlikte kentin sunduğu kültürel faaliyetlere (kitap okuma, sanatsal etkinlikleri izleme vb.) ulaşamama ve kendi kültürel etkinliklerini de hayata geçirememe ya da kabul ettirememe durumudur (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

Mekansal dışlanma, kentte alt sınıf ile orta/üst sınıfın yaşam alanlarının birbirinden ayrışması ve aralarına coğrafi uzaklığın girmesidir. Kentsel yaşamda geçmişte yoksullar da zenginler de görünür idi. Bugün değişen ve yeni olansa yoksulluğun da zenginliğin de görünmez oluşu ve alt ve üst sınıfların birbirlerine değme imkanı bulunmamasıdır. İstanbul’da varoşlar ile duvarların ardında görünmez konakların inşası bu sürecin yansımasıdır. Dışlanmışlar, kentin ayrı ve yaşama elverişsiz mahalle ya da bölgelerinde tecrit edilmektedir (Gökçeoğlu Balcı, 2009 Tokol, 2016).

Kurumsal dışlanma, kamusal ya da özel kurumların sunduğu hizmetlere (eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaşım, adalet, banka vb.) ulaşamamadır. Çağımızın bilgi toplumu olduğu düşünüldüğünde dışlanmanın en önemli alanlarından biri de bilgiye erişememektir. Geçmişte bilgilenmenin en önemli kaynaklarından biri, aile, komşuluk, iş çevresi vb. birebir kurulan sosyal ilişkilerdi, oysa günümüzdeki en önemli bilgi kaynakları, medya, internet, cep telefonu vb.dir (Özbudun’dan akt. Gökçeoğlu Balcı, 2009).

Siyasal dışlanma ise dışlanan kesimlerin siyasal yaşama aktif ya da pasif katılımlarının mümkün olamamasıdır. Aktif siyaset yapmak, para ve itibar gibi güçlere sahip olmayı gerektirir. Parası ve itibarı olmayan kesimler içinse aktif siyaset ancak örgütlülükle mümkündür. Dışlanan kesimler genellikle bu araçlara sahip olamadıklarından siyasete katılımın tek aracı oy verme yoluyla pasif katılımdır. Ancak oy verme konusunda da ya umutsuzluktan gelen bir kayıtsızlık ya da oyun siyasi partiler nezdinde menfaate dönüştürülmesi söz konusu olmakta, böylelikle dışlananlar için pasif katılım dahi sağlıklı ve bilinçli bir şekilde yaşama geçememektedir (Özbudun ve Tolan’da nakt. Gökçeoğlu Balcı, 2009).

2.6. Ayrımcılık

İlk olarak 1878 yılında Anglo-Sakson hukukunda ve bir mahkeme kararında kullanılan ayrımcılık kavramının hâlen genel kabul gören bir tanımı bulunmamakta, farklı tanımlara rastlanmaktadır. Ancak genel olarak tanımlamak gerekirse; ayrımcılık “toplumsal yaşamda dil, din, ırk, etnik köken, cinsiyet, cinsel yönelim, engellilik ve yaş gibi nesnel olmayan faktörler temel alınarak birey veya gruplara yöneltilen ayrımcı davranış ve uygulamalar” olarak tanımlanabilir (Tokol, 2016).

Çoğu uluslararası sözleşmede ayrımcılık tanımı yapılmamış ancak ayrımcılık yasaklanmıştır. Birleşmiş Milletlerin (BM) Her Türlü Irk Ayrımcılığı’nın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmesi, sözleşmede geçen ırk ayrımcılığı kavramını “ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda veya kamusal yaşamın başka her alanında, insan haklarının ve temel özgürlüklerin eşitlik koşullarında tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını bastırma veya tehlikeye koyma amacı taşıyan veya sonucu doğuran ırk, renk, soy ulusal veya etnik köken üzerine dayalı her tür ayırt etme, dışlama, kısıtlama veya yeğleme” şeklinde belirtmektedir (Tokol, 2016).

Ayrımcılık konusunda standart bir sınıflama söz konusu değildir. Literatürde, kanunlarda ve uluslararası sözleşmelerde çok sayıda ayrımcılık türüne rastlanmaktadır. Bu sınıflandırmalardan biri olan ortaya çıkış biçimine göre ayrımcılık türleri arasında doğrudan ayrımcılık, dolaylı ayrımcılık, dolayısıyla ayrımcılık, taciz, cinsel taciz, olumlu ayrımcılık, sistematik ayrımcılık, çoklu ayrımcılık ve ters yönlü ayrımcılık sayılabilir (Tokol, 2016).

Doğrudan ayrımcılık, kişiye onunla aynı veya benzer durumda olan başka bir kişiye göre daha az olumlu davranılmasıdır. İş başvurusunda bulunan kişiyi cinsiyeti, yaşı, cinsel yönelimi, ten rengi veya dini inancı nedeniyle işe almamak, zencilerin veya Roman çocukların bir okula veya lokantaya girmelerine izin vermemek doğrudan ayrımcılığa örnek olarak verilebilir (Tokol, 2016).

Dolaylı ayrımcılık, bir kanun veya işlemin herkese eşit şekilde uygulanması ancak toplumun bir bölümü üzerinde orantısız etkiye sahip olması ile ortaya çıkan ayrımcılık türüdür. Kadınların işte yükselmesine engel olmak amacıyla işin niteliği gerektirmese bile B sınıfı ehliyet koşulunun getirilmesi dolaylı ayrımcılığa örnek olarak gösterilebilir (Tokol, 2016).

Dolayısıyla ayrımcılık, bir kişinin kendisiyle bağlantılı bir başka kişinin nitelikleri nedeniyle ayrımcılığa uğramasıdır. Beyaz bir kişinin siyah bir kişi ile evli olması veya Müslüman bir kişinin Hıristiyan bir kişi ile evli olması nedeniyle ayrımcılığa uğraması dolayısıyla ayrımcılığa örnek olarak verilebilir (Toko, 2016).

Olumlu ayrımcılık, kimi zaman eşit davranabilmek için kişinin din, dil, renk, ırk, cinsiyet, engellilik gibi dezavantaj yaratan durumunu göz ardı ederek kişi lehine yapılan davranış ve uygulamalar olumlu ayrımcılığı oluşturmaktadır. Olumlu ayrımcılık, tarihsel olarak eğitim, istihdam, hukuk ve siyaset gibi alanlarda dışlanmış grupların içerilmesini sağlamaya yönelik politika ve uygulamalardır (Tokol, 2016).

BM İnsan Hakları  Evrensel Bildirgesi’nin 1. maddesi “herkes hiçbir yönden, özellikle ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş veya başka her türlü görüş, ulusal veya etnik köken, servet, doğum veya başka her durum yönlerinden ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirge’de belirtilen tüm haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilir” şeklinde düzenleme yaparak kişilerin bu özelliklerinden dolayı ayrımcılığa uğramalarını yasaklamıştır. Ancak konu ile ilgili tüm uluslararası sözleşmelerde ve ulusal düzenlemelerde ayrımcılık yasağı getirilmesine rağmen uygulamada her alanda özellikle çalışma yaşamında bu nedenlere dayalı olarak ayrımcılık devam etmektedir. ABD’de siyahların, İngiltere’de Asya kökenli İngilizlerin, Fransa’da Kuzey Afrikalıların, Yunanistan’da Makedonların ve Batı Trakya Türklerinin, İrlanda Cumhuriyeti’nde Protestanların, Kuzey İrlanda’da Katoliklerin, 11 Eylül 2001 tarihinden sonra Müslümanların ABD ve Avrupa iş piyasasında çalışma yaşamının her aşamasında karşılaştıkları ayrımcılık etnik ve dini ayrımcılığa örnek olarak verilebilir (Tokol, 2016).

Engelli ayrımcılığı, kişilerin fiziksel, zihinsel, psikolojik veya duygusal rahatsızlıkları nedeniyle diğer kişilere göre dezavantajlı bir konumda olmalarını ifade etmektedir. Çalışma yaşamında engelli ayrımcılığı dolaylı ve doğrudan ayrımcılık olarak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Doğrudan ayrımcılık ile engellinin engelli olmayan kişiden daha az ilgi görmesi; dolaylı ayrımcılık ile engelli kişilerin başa çıkamayacakları durumlarda ortaya çıkan ve onların sosyal eşitlikten dışlanarak haksızlığa uğraması ifade edilmektedir (Tokol, 2016).

2.7. Dezavantajlı Gruplar

“Özel olarak korunması gereken gruplar; toplumda yetersiz yaşam koşulları içinde yaşayan; demografik değişkenlere bağlı olarak, farklı nicelik ve nitelik gösteren; fizyolojik, psikolojik, sosyal, sağlık, ekonomik, siyasal ve kültürel açılardan çağdaş yaşam koşullarına ulaşmak için devletin sorumluluğunda ve organizasyonunda, toplumsal güvenlik içinde, toplumsal koruma ve hizmete gereksinim duyan sosyal gruplardır” (Cılga, http://www.sosyalhizmetuzmani.org/risk1.htm, Erişim Tarihi 11.03.2012, akt. Tokol,2016).

“Özel olarak korunması gereken gruplar arasında çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, eski hükümlüler, kadınlar, tek ebeveynli aileler ve yoksullar yer almakta ancak literatürde bunlara farklı dezavantaja sahip diğer gruplar da eklenmektedir.”(Tokol,2016).

2.8. Sosyal Koruma

Sosyal koruma, çeşitli risk ya da ihtiyaçlarla ilgili dezavantaj sahibi bireylerin yükünü azaltmak ve yaşam koşullarını iyileştirmek üzere, kamu kurumları ve özel kurumlar tarafından nakit ödemeler, masrafların tazmin edilmesi ya da mal ve hizmetlerin doğrudan sağlanması yoluyla yapılan ve prensip olarak eşit değerde bir karşılık beklenmeyen müdahaleler olarak tanımlanabilir. Söz konusu risk ve ihtiyaçlar genel olarak hastalık, engellilik, yaşlılık, yoksulluk, işsizlik vb. durumlardan kaynaklıdır (Eurostat, 2016:8, akt. Ekin Dolu, 2019).

 

3. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİNDE ENGELLİLİK VE ENGELLİLİK POLİTİKALARI

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1981 yılı Uluslararası Engelliler Yılı olarak kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından 1981 yılında atılan bu önemli adımı 1982 yılında ise Dünya Eylem Planının kabul edilmesi takip etmiştir. Hazırlanma aşamasına 2001 yılında başlanan Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına Dair Uluslararası Sözleşme 2006 Tarihinde tamamlanmıştır. Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına Dair Uluslararası Sözleşme, 3 Mayıs 2008’de yirmi devletin taraf olmasından otuz gün sonra yürürlüğe girmiştir. Türkiye Engelli Haklarına İlişkin Sözleşmeyi 18.12.2008 tarih ve 27084 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan, 5825 sayılı “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” ile 03.12.2008 tarihinde kabul etmiştir. Ayrıca Sözleşme’nin Ek İhtiyari Protokolü de 03.12.2014 tarih ve 6574 sayılı Kanun ile onaylanmıştır (Benzer Ekrem,”Türkiye Ve Almanya’da Engelli Haklarına İlişkin Yasal Düzenlemeler Ve Uluslar Arası Hukuk”, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır, 2017).

BM Engelli Hakları Sözleşmesi engellilerle ilgili hukuki bağlayıcılık özelliği taşıyan ilk uluslararası belgedir. Taraf devletler, Sözleşme’de yer verilen hükümleri uygulamakla yükümlü olduklarını, kendi iç hukuklarının uluslararası taahhütleriyle tutarlı olacağını ve çelişmeyeceğini kabul etmektedir. Bağlayıcılığını hayata geçirmek üzere, Sözleşmenin uygulanmasını izleyecek ve süreçlere ilişkin raporlar tutacak bir Engelli Hakları Komitesi (The Committee on the Rights of Personswith Disabilities) kurulmuştur (Dolu Ekin, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Sosyal Politika ve Sosyal Hizmetler Yüksek Lisans Programı Yüksek Lisans Tezi. İstanbul,  2019).

 

Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına Dair Uluslararası Sözleşme 21’inci yüzyılın ilk insan hakları belgesi olarak kabul edilmektedir. Sözleşme ile engelli bireylerin toplumsal hayata katılımlarının sağlanması, ayrımcılık konusunda korunmalarının sağlanması, topluma sunulan hizmetlerin engelliler için erişilebilir kılınması konularında sözleşmeye taraf devletlere yükümlülükler getirmiştir. Sözleşmenin maddelerinde gerek kişisel gerek sosyal ve siyasal birçok hak kendine yer bulmuştur (Benzer, 2017).

 

BM Engelli Hakları Sözleşmesi, ‘Bağımsız Yaşam ve Topluma Katılım’ başlıklı 19. maddesi ile engellilerin diğer bireylerle eşit koşullar altında toplum içinde yaşama hakkından eksiksiz olarak yararlanabilmeleri ve topluma tam katılımlarının sağlanması için gerekli tedbirleri almak üzere taraf devletleri yükümlü kılmıştır. Topluma eşit ve tam katılım ilkesi de engellilerin bağımsız yaşama hakkıyla, yani kendi yaşamları üzerinde tercih ve kontrol yetkisine sahip olabilmeleriyle koşullandırılmıştır. Bağımsız yaşam, engellilerin destek almadan yalnız olarak kendi işlerini görmeleri ya da kendi başlarına yaşamaları demek değildir. Bunun yerine, engellilerin bakım dâhil toplumdaki varlıklarını destekleyen çeşitli hizmetler beraberinde, nerede ve kiminle yaşayacakları konusunda seçim yapabilecek olmaları anlaşılmalıdır. Sözleşme, engellilerin kişisel destek de dâhil olmak üzere toplum içinde yaşamak ve topluma dahil olmak için ihtiyaç duydukları ev içi, kurum içi ve diğer toplumsal destek hizmetlerine erişimlerinin sağlanması gerektiği; engellilerin özel bir yaşama düzenine zorlanamayacağını vurgulamıştır. ‘Özel bir yaşama düzenine zorlanma’ ifadesinin, engelliler için tercih ve kontrol hakkının daha sınırlı olabileceği kurumsal bakıma işaret ettiği ve Sözleşmenin bunun yerine, engellinin bakım alacağı kişiyi seçebildiği güçlendirilmiş bir model olan kişisel destek gibi toplum temelli bakım hizmetlerini önerdiği söylenebilir (Dolu, 2019).

 

Bakım ve sosyal politikalara ilişkin olarak Sözleşme tarafından benimsenmiş temel ilkelerden biri de, ‘engelliler için sosyal koruma ve yeterli yaşam standardının’ sağlanmasıdır. Engellilerin sosyal korunması ve yeterli yaşam standardına kavuşması konusunda BM Engelli Hakları Sözleşmesi, taraf devletleri engellilerin yiyecek, giysi ve barınma dâhil kendileri ve aileleri için yeterli yaşam standardının sağlanması ve yaşam koşullarının sürekli olarak iyileştirilmesi; sosyal korunma ve engelliliğe dayalı ayrımcılığa uğramadan yeterli yaşam standardına sahip olma haklarından yararlanmaları; yoksulluk sınırında yaşamaları halinde engelliler ve ailelerinin uygun eğitim, danışmanlık, mali yardım ve süreli bakım dahil engelliliğe ilişkin harcamalarında devlet yardımına erişimlerinin sağlanması; toplu konut programları ve emeklilik imkanlarından yararlanmaları için gerekli adımları atmakla yükümlü kılmıştır (Dolu, 2019).

 

 

4. AVRUPA BİRLİĞİ SİSTEMİNDE ENGELLİLİK VE ENGELLİLİK POLİTİKALARI

Engelli bireyler için uluslararası düzeyde yapılan ilk çalışmalar özellikle BM ve ona bağlı örgütler tarafından gerçekleştirilmiştir. BM’nin yaptığı bu çalışmalar Avrupa Topluluğu’nu da harekete geçirip bu sürece katılımını teşvik etmiştir. Bununla beraber AB’ye üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan Avrupa Konseyi 1980 ve 1990’larda çeşitli bildirgeler ve kararlar yayımlanmıştır. Avrupa Konseyi tarafından 21 Aralık 1981 tarihinde Avrupa Topluluğu düzeyinde “Engellilerin Sosyal Entegrasyonu” kararları yayınlanmıştır. Bu kararın sonrasında ise 24 Temmuz 1986 tarihinde “Avrupa Topluluğu Düzeyinde Engellilerin İstihdamına İlişkin Konsey Tavsiye Kararı” alınmıştır. Bu karar ile; birlik içerisinde yer alan ülkelerin engellilere mesleki rehabilitasyon sağlaması gerektiği ve ayrıca engelli bireylere iş hayatında fırsat eşitliği sağlamaya ve karşılaştıkları engelleri kaldırmaya yönelik gerekli tüm çalışmaları yapmaları gerektiği belirtilmiştir. Bu karar aynı zamanda bu alanda alınabilecek tedbirler ile ilgili bir çerçeve kılavuzu da içermektedir. Konsey temsilcileri 20 Aralık 1996 tarihinde “Engelliler İçin Fırsat Eşitliği” konulu bir karar almıştır. Bu kararlar içerisinde, “engelli kişiler de dahil olmak üzere herkese fırsat eşitliği sağlanması ilkesinin tüm üye ülkeler tarafından benimsenen temel bir değeri yansıtmasına ve bu ilkelerin, engelli kişilere uygulanan olumsuz ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını ve böylece onların yaşam kalitesinin yükseltilmesini gerektirmesine; uygun durumlarda bu kişilerin genel öğretim ve eğitim sistemlerine katılmalarının, ekonomik ve sosyal hayata da başarı ile katılmalarında önemli bir rol oynayacak olmasına karar verilmiştir” ifadesi dikkat çekmektedir (Tellioğlu, Salih, Avrupa Birliği (AB)’nin Ve Bazı Gelişmiş Ülkelerin Engellilere Yönelik Sosyal Politikaları Ve Sosyal Hizmetleri. Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Sciences, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 34, Şubat 2019, s. 166-182).

 

Amsterdam Anlaşması 2 Ekim 1997 yılında imzalanmış ve 1 Mayıs 1999 yılında uygulamaya konulmuştur. Engelli hakları bu anlaşma ile Avrupa düzeyinde daha da güçlenmiştir. Anlaşmanın 13. maddesinde “cinsiyet, ırk ya da etnik köken, din ya da inanç, engellilik, yaş ya da cinsel tercihe dayalı olarak karşı karşıya kalınan ayrımcılıkla mücadele konusunda gerekli tedbirleri alır” hükmü yer almaktadır (Tellioğlu, 2019).

 

AB Konseyi tarafından 2000 yılında “İstihdamda ve İşte Eşit Muamele” konusunda genel çerçeveyi belirleyen 2000/78 sayılı direktif yayınlanmıştır. Bu direktif, engellilik durumuna ilişkin olarak doğrudan ya da dolaylı ayrımcılık yapılamayacağını hükme bağlamıştır. Direktifin 5. Maddesinde; “engelli kişilerle ilgili olarak eşit muamele ilkelerine uyulması garanti altına almak bakımından bu kişiler için makul ölçüler içinde olanaklar sağlanmıştır. Bu, işverenler için aşırı bir yük oluşturmadığı sürece işverenler tarafından uygun önlemlerin alınmasını, özellikle ihtiyaçlar gerektirdiğinde engelli kişilerin işe erişimleri, katılmaları, işte yükselmeleri veya eğitim görmeleri için düzenlemelerin yapılmasını kapsar” ifadesi yer almaktadır (Tellioğlu, 2019).

 

Avrupa Komisyonu, 12 Mayıs 2000 tarihinde “Engelli Bireyler İçin Engelsiz Bir Avrupa’ya Doğru” başlıklı bir tebliğ yayımlamıştır. Bu tebliğde engelli kişilerin toplumun diğer bireyleri gibi yaşamalarına engel olan sosyal, mimari ve tasarımdan kaynaklı engellerin ortadan kaldırılması ile ilgili bir planlamaya değinilmektedir. Konsey 3 Aralık 2001 tarihinde, 2003 yılının “Avrupa Engelliler Yılı” olarak ilan edilmesi kararını almıştır. Ayrıca topluluk içerisinde yer alan ülkelerin vatandaşlarını engellilik ile ilgili bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için üye ülkeler tarafından gerçekleştirilecek faaliyetlerin önemli olduğu ve bu faaliyetlerin topluluk düzeyindeki ortak çabalar ile desteklenmesi gerektiği ortaya konulmuştur (Tellioğlu, 2019).

 

Avrupa Komisyonunun 2004 yılındaki “Engelli Bireyler İçin Erişilebilir Turizm Hakkında Bilgi Geliştirme (Improving Information on Accessible Tourism For Disabled People)” çalışmasında; erişilebilirliğin sadece engelliler için önemli olmadığını, tüm bireylerin binalarda, dış alanlarda ve diğer tesislerde bağımsızca, herhangi bir özel düzenlemeye ihtiyaç duymadan hareket edebilmesini ifade etmektedir. Raporda ayrıca engelli bireylerin turistik tesislerde konakladıklarında tesis çalışanlarının engelli bireylere nasıl davranmaları gerektiği ve onlara nasıl yardımcı olunabileceği açıklanmıştır (Tellioğlu, 2019).

 

Avrupa Konseyi Engelliler Eylem Planı 2006 - 2015”, engellilerin haklarını sağlamaya ve topluma tam katılımlarını teşvik etmeye yönelik olarak hazırlanmıştır. Eylem Planı’nın temeli, engelli bireylerin yaşamlarını etkileyen istihdam, eğitim, sosyal ve yasal koruma gibi konulardan oluşmaktadır. Engelli bireylerin topluma tam katılımlarının sağlanması ve nihayetinde engellilikle ilgili konuların üye devletlerin tüm politika alanlarına dâhil edilmesine yönelik uygulanabilir stratejilerin hayata geçirilmesi için pratik bir araç sunulmasının eylem planının ana hedefi olarak belirlenmiştir. Eylem planında ayrıca üye devletlerden ayrımcılıkla mücadele ve insan hakları temelinde; engellilik konusundaki farkındalığı artırmaya, engelli bireylerin hayat kalitesini, seçim özgürlüğünü ve bağımsızlığını iyileştirmeye yönelik çalışmaları sürdürmelerini beklenmektedir (Tellioğlu, 2019).

 

AB Engelliler Stratejisi 2010-2020” ise BM Engelli Hakları Sözleşme’nin AB düzleminde uygulanabilirliğini arttırmak için hazırlanmıştır. Bu çalışmada engellilerin ve ailelerinin, sosyal ve ekonomik hayatın her alanına toplumdaki diğer bireylerle eşit ölçüde katılabilmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, engellilerin serbest seyahat, sosyal ve kültürel etkinliklere katılma ve spor faaliyetlerine erişim haklarının güvence altına alınması planlanmıştır. Engelli bireylerin haklarını tam anlamıyla kullanabilmelerini sağlanması ile engelli bireylerin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu strateji ayrıca ulusal düzeyde ve AB düzeyinde atılacak adımlara destek olmanın yanında BM Sözleşmesinin AB düzeyinde uygulanmasını sağlamak için gerekli düzenlemeleri de içermektedir (Tellioğlu,2019).

 

Avrupa Birliği tarafından 2010 yılında kabul edilen ve on yıllık planı içeren “Avrupa Engelli Stratejisi” ve Avrupa Birliğinin ilgili diğer plan ve stratejiler incelendiğinde karşımıza erişilebilirlik, katılım, eşitlik, istihdam, eğitim ve öğretim, sosyal koruma, sağlık, dış politika gibi kavramlar çıkmaktadır. Bu durum da açıkça göstermektedir ki Avrupa Birliği engellilere bakış açısında genişlemeye gitmiştir. “Avrupa Birliği Engelli Strateji” nin ihtiva ettiği hususlardan biri de engellilere ilişkin bazı konularda Avrupa Birliği Kurumlarının birlikte hareket etmesi gerekliliğidir. Bu konular: Engelliliğe ilişkin konularda farkındalık oluşturmak, engellilere ilişkin mali destek imkânlarını artırmak, engellilere ilişkin sağlıklı istatistiki veriler hazırlamak ve Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Haklarına Dair Uluslararası Sözleşmenin uygulanmasını sağlamaktır (Benzer, 2017).

 

 

5. AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNDE ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL YARDIMLAR VE BAKIM POLİTİKALARI

Bu başlık altında, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya, İsveç, Norveç, Danimarka, Slovakya, Estonya, Malta gibi çeşitli Avrupa ülkelerinde engellilere yönelik sosyal yardımlar ve bakım politikalarına ilişkin düzenlemelere değinilecektir.

 

5.1. Almanya

 

Almanya, engelli haklarının ve engellilere yönelik sosyal politikaların kapsamlı olduğu bir ülkedir. Almanya’da engellilere yönelik uygulanan yasal düzenlemelerde engellilik hali tanımlanmakta ve engelli bireylerin bütün toplumsal haklardan faydalanması amaçlanmaktadır. Almanya’da herkes toplumsal yapının bir parçası görülür ve engelli bireylerin kendisini toplumdan dışlamaması için de ülkede rehabilitasyon hizmetleri oldukça önemlidir. Ülkede engelleri olan yani özel yardıma ihtiyacı olan tüm bireylere yönelik olarak rehabilitasyon hizmetleri sunulmaktadır (Tellioğlu, 2019).

 

Almanya Hukuk Sisteminde engellilerin, yaşamda karşılaşacakları zorlukları kaldırılmasını isteme ve/veya zorlukları önlemek amacıyla yardım ve destek alma hakkı vardır. Yasalardaki temel amaç engelliliğin etkilerini kaldırmak ve özellikle ticari ve sosyal hayata katılımlarını teşvik etmektir. Federal Hükümet kamu binalarını, caddeleri ve diğer kamu bina ve yapılarını engellilere uygun yapılmasına yönelik yasalar çıkarmıştır. Bunun yanında tren, otobüs ve havayolu ulaşımında engellilik durumu göz önünde bulundurulmuştur. Engellilik durumlarına göre bu bireyler; ek vergi indirimi, toplu taşıma araçlarında ücret muafiyeti, bunun yanında radyo ve televizyon vergisinden de tamamen muaf tutulmaktadırlar (Benzer, 2017).

 

Almanya’da, NeutesBuchdesSozialgesetzbuhes (SCB IX) (Sosyal Yasalar Kitabı 9. Bölümü),  Behindertengleichstellungsgesetz (BGG) (Engelliler İçin Sosyal Eşitlik Yasası) gibi temel düzenlemelerin yanı sıra Alman Anayasası’nın birinci Maddesinde devlet; her bir bireyin onuruna saygı göstermek ve onurunu korumakla yükümlü olup, her insan topluluğunun esası olan insan haklarını da kabul etmektedir. Bu hüküm de geçen “her birey” ifadesi açıktır ki engelli bireyleri de kapsamaktadır. Alman Anayasasının 3’üncü maddesine göre; Engellilerin ayrımcılığa maruz bırakılamayacağı ve yasaların temel amacının engelli insanların ve ailelerinin normal koşullarda yaşamını idame etmeyi ve özellikle de toplumsal hayatta eşit katılımlarının sağlanması amaçlanmıştır. Bunun yanında Almanya’da Engelli kişilerin diğer bireyler karşısında eşit muamele görmesini bir başka deyişle ayrımcılığa maruz kalmamasını garanti altına almak amacıyla Alman Eşit Muamele Yasası (AllgemeinesGleichbehandlungsgesetz ) (AGG)’nda da hükümler mevcuttur. Bu yasanın amacı ayrımcılık dolasıyla oluşabilecek tüm mağduriyetleri gidermektir. Ayrımcılık doğurabilecek hususlardan bazıları; ırksal ayrımcılık, cinsiyet ayrımcılığı, engelli olma, dini görüş, dünya görüşü, cinsel kimlik olarak sayılabilir (Benzer, 2017).

Sosyal Yasalar Kitabı 9. Bölümü(NeutesBuchdesSozialgesetzbuhes(SCB IX)) amacı, engellilerin hayatlarında kendi verdikleri kararlara uygun olarak yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilmelerini sağlamaktır. Bunun yanında fırsat eşitliğini sağlanması ve toplumsal katılımın sağlanmasında karşılaşılacak ayrımcılığın önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Buna ek olarak engelli kadın ve çocuklar ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeleri; rehabilitasyon, iş hayatına ve sosyal hayata aktif katılım olarak sayılabilir (Benzer, 2017).

 

(Behindertengleichstellungsgesetz BGG) Engelliler İçin Sosyal Eşitlik Yasası’nın temel amacı gerek özel gerekse de kamusal alanlarda yaşamlarını en az yardımla veya hiç yardım alınmadan idamesinin sağlanmasıdır. Bu amacın sağlanabilmesi içinde çeşitli önlemler alınmıştır. Bunlar; Kamu otoriteleri karşısında engellilerin ayrımcılığa maruz bırakılmaması için çeşitli yasaklar konulması, özellikle kadın engellilerle ilgili olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önlenmesi, federal yönetim binalarına kolay ulaşımın sağlanmasın bunun yanında diğer yönetim binalarına ve bilgi ve teknolojik gelişmeler erişilebilirliklerinin sağlanması, seçimlerde engelli vatandaşların engel durumlarınında göz önünde bulundurulması ve buna göre bazı önlemlerin alınması son olarak da restoranlara ve ulaşım araçlarına erişimin kolaylaştırılması sayılabilir (Benzer, 2017).

Benzer, (2017)’in aktarımına göre; Almanya’da engellilere yönelik sosyal ve ekonomik içerikli diğer yasal düzenlemeler kısaca şöyledir:

 

Alman Gelir Vergisi Kanunu (Einkommensteuergesetz) (EStG) engelli kişilerin yaşamlarına ilişkin özel harcamalar gelir vergisinden muaf tutulmuştur. Çamaşır masrafları, bakım evi masrafları, özel seyahatler, hastalık masrafları gibi harcamalar örnek olarak sunulabilir.

Motorlu araç sahibi engelli kişiler Alman Motorlu Taşıt Vergisi Kanununa göre engel durumlarına göre ya az miktarda ya da hiçbir tutar ödemeden taşıt vergisinden muaf tutulurlar. Bu vergi muafiyetinden ve/veya kolaylığından yararlanmak isteyen engelli kişiler araç ruhsatı çıkartılırken veya sonrasında ilgili vergi dairelerine yazılı olarak başvuruda bulunmalıdırlar. Yine bu şartları sağlamakla birlikte henüz on sekiz yaşını doldurmamış engelli kişiler için ve bu kişilerin hareket özgürlüklerini artırmak amacıyla ya da yine engelli kişinin özel ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla ebeveynleri tarafından alınacak araçlar için de yine aynı vergi kolaylıkları sunulacaktır.

 

Her eyalette farklı başvuru şartları ve yardım miktarları olmak üzere görme engeli bulunan engelli kişiler için Körler Parası Kanunu (Landesblindengeldgesetzsen) yürürlüğe konulmuştur. Benzer para yardımı için getirilen düzenlemeler duyma engeli mevcut olan engelli kişiler için de mevcuttur.

 

Alman Federal Yasalarına göre çocuk parası kural olarak çocuk on sekiz yaşını dolduruncaya kadar ödenir. Lakin çocuk engelli ise ebeveynlere engelli çocukları için ödenecek tutarda engelli kişinin yaşına dikkat edilmeyecektir. Engelli çocuk parası alınabilmesi için: Engel durumunun yirmi beş yaşından önce ortaya çıkmış olması ve engelli kişinin tek başına yaşamını idame edemiyor olması gerekir.

 

Alman Federal Cumhuriyeti sürekli sayılabilecek bir oranda iş gücü kaybı yaşamış olan kişilere Yaşam İdame Yardımı veya sigortası (Grundsicherung) vermektedir. Tam iş gücü kaybı ise; bireyin yaşlılık veya herhangi bir engeli olması durumunda istihdam konusunda ve uygun istihdam şartlarında günlük en az üç saat çalışamaz durumda olmasını ifade eden kavramdır. Yaşam idame sigortası engelli ve yaşlı kişilere ilişkin sosyal bir araçtır. Ve Alman Sosyal Yasalar Kitabı Dokuzuncu Bölümü (NeuntesBuchdesSozialgesetzbuhes)’de kendisine düzenleme alanı bulmuştur. İlk defa oturulan bir evin iç döşeme ihtiyaçları (mobilya, buzdolabı, çamaşır makinası gibi), kişi gebe ise gebelik ve doğum ihtiyaçları da bu yardım içerisinde sayılmıştır. Yaşam İdame Yardımı, gerek kendi evlerinde yaşayan insanlara gerek bir bakım evinde yaşayanlara gerekse de aile bireyleriyle yaşayan insanlara verilir. Başvuru sahibi ailelerin gelirinin yıllık olarak 100.000 Euro olması durumunda engelli kişi bu yardımdan faydalanamayacaktır.

Alman yasalarında; Evde tıbbi bakım hizmeti, ayakta bakım hizmeti, gündüz bakım evi hizmeti, kısa süreli bakım hizmeti, bakıma muhtaç engelliler için yapılan konutlar ve gerekirse bu konutlarda yaşayanlar için bakıcı hizmeti gibi bakım hizmetleri düzenlenmiştir.

Topluma Kazandırma Yardımı adı altında engelli kişilere, mümkünse engellerinin ortadan kaldırılması bu mümkün değilse engellilerin sorunlarına çözüm bulunması ve topluma entegrasyonları amaçlanır. Bunun sonucu olarak engelli kişilerin toplumsal yaşamını kolaylaştırmak, mümkünse engellerine uygun istihdam alanları oluşturmak amaçlanmıştır. Özellikle 18 yaşını doldurmamış engelli çocuklar için bazı topluma kazandırma yolları olarak: Erken destek yardımları, çocuk yuvası, okul yardımı (Pratik Beceri Edinme Yardımları, İletişim Kurma Desteği, konut yardımları, Destekli Konut Yardımları, Toplumsal ve Kültürel Hayata Katılım Yardımları, Yardım Gereçleri) sayılabilir.

 

Bunların dışında; geçici engellilik yardımı, bağımlılık yardımı, meslek edindirme yardımı, korumalı iş yerlerinde çalışan engellilere ilave ödeme, çalışamama yardımı gibi mali ve sosyal haklar da bulunmaktadır. (Çakar, Elif. Türkiye Ve Bazı Yabancı Ülkelerde Özürlülere Sağlanan Avantajlar: Vergi Düzenlemeleri İle Ekonomik Ve Sosyal Düzenlemeler. Belge, Yıl:10, Sayı:112, Nisan, 2007).

5.2. Fransa

 

Fransa’da 1975 yılında, 75-534 sayılı “Engelli Bireylerin Oryantasyonu Hakkında Yasa (D'orientation en Faveur Despersonnes Handicapees)”uygulamaya konulmuştur. Bu yasa engelli bireyleri kapsayıcı eğitim, istihdam ve evrensel erişilebilirliğe teşvik etmeyi ve aynı zamanda engelliler için birçok sosyal yardım mekanizmasını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Yasa, özellikle de 90’lı yıllardan sonra eleştirilmeye başlanmış ve bu eleştiriler ile birlikte AB yönergelerine uyum zorunluluğu yeni bir kanunun yürürlüğe girmesine sebep olmuştur (Tellioğlu, 2019).

Fransa’da 2005 yılında, 2005-102 sayılı “Engellilerin Eşit Haklar, Fırsatları, Katılımı ve Vatandaşlığına İlişkin Yasa (Pour L'egalitedes Droits et des Chances, la Participation et la Citoyennetedes Personnes Handicapees)” yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, engellilik politikaları için yeni kurumsal referans çerçevesini oluşturmaktadır. Yasa, engelli haklarının yanında engelliliğin önlenmesi, azaltılması ve telafisi ile birlikte engelliliğin nedenlerini araştırmayı ve onların kapasitelerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu yasa 1975 yılındaki yasadan farklı olarak engelli bireylerin haklarını aramaya ve onların toplumsal yaşama katılımını arttırmaya yöneliktir. Yasa engelliliğin sosyal modelini geliştirmeye yönelik olarak insan hakları konularının tamamen farkında olan bir kamusal düzeni amaçlamaktadır. Engellilerin haklarını genişletmeye yönelik olarak 30 yıl sonra yayınlanan bu yasa aynı zamanda Fransa’da yasal olarak engelliliğin tanımının yapıldığı ilk yasadır. Yasanın 4. maddesinde engelliliği önleme politikaları şöyle ifade edilmiştir:

• Aileleri ve bakıcıları bilgilendirmek, eğitmek ve desteklemek

• Yardım gruplarının gelişimini teşvik eden faaliyetler

• Kamuoyunda farkındalık oluşturmaya yönelik faaliyetler

• Engelli kişilerin istismar edilmesine ilişkin önleyici faaliyetler

• Engelli insanlar için tüm çevre, ürün ve hizmetleri göz önüne alarak yaşama ortamının iyileştirilmesi ve evrensel olarak uygulanacak tasarım kurallarının uygulanması.

• Okul ve iş yerlerinde engellilerin kapasitelerini geliştirmeye yönelik eğitim faaliyetleri (Tellioğlu, 2019).

Ayrıca, Bu yasa Fransız Hukukunda Engelliliğin Sonuçlarını Telafi Etme Hakkı bakımından devrim niteliğinde bir düzenleme olarak gösterilmektedir. Telafi etme hakkı, Kanun’un 11. ve 15. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre yaşı, engelinin türü ve kaynağı, yaşam şekli ne olursa olsun, tüm engellilerin engelinden doğan sonuçları telafi etme hakkı vardır. Telafi için gerekli ihtiyaçlar, kişiye özel telafi planı ile belirlenir (11.md) (Gökçeoğlu, Balcı Şebnem. “Sosyal Dışlanma Kavramı Bağlamında Engellilerin Sosyal Güvenlikten Dışlanması”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, sayı:2009/2 dosya Konusu;”Özürlü Haklarına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, 2009 İstanbul).

Engelli evleri, çok disiplinli bir ekibin katılımıyla ihtiyaçların tespiti ve tavsiyelerin hazırlanması konusunda görevlidir. Telafi hakkı kapsamında sağlanacak hizmetler, 20-60 yaş arasındaki engellilere yöneliktir. 20 yaş öncesinde eğitim yardımları, 60 yaş sonrasında ise kişiselleştirilmiş özerklik yardımı adı altında başka yardımlar sağlanmaktadır (Gökçeoğlu Balcı Şebnem, 2009).

14. md. uyarınca engellilerin, telafi ödeneği hakkı vardır. Bu ödenek aylık olarak ödenir. Telafi ödeneğine hak kazanmak bakımından yoksulluk koşulu aranmamıştır. Bu ödenekten yararlanmak için engelli olmak yeterlidir (Gökçeoğlu, Balcı Şebnem, 2009).

2005/102 sayılı Kanun, eşitliği korumadan üstün tutmuştur. Geçim kaynaklarına sahip olan bireylerin, bu kaynaklardan yoksun olanlarla dayanışması yönündeki geleneksel anlayıştan farklı olarak bu Kanun ile sağlanan sosyal yardımlarda genellik ilkesi benimsenmiştir. Kanun’un 64. maddesi ile İl Engelli Evleri’nin kurulması öngörülmüştür (Gökçeoğlu, Balcı Şebnem, 2009).

Engelli evleri, engelli bireylere ve ailelerine verilecek hizmetleri tek çatı altında toplayan kurumlardır. Engelli evlerinin başlıca görevleri şunlardır:

-Engelli bireylere ve ailelerine bilgilendirme, yönlendirme, refakat ve danışma hizmetleri vermek,

-Engelli bireylere ilişkin tüm dosyaların hazırlanması,

-Engelli bireylerin telafi hakkına ilişkin ihtiyaçlarını, yaşam tasarısını temel alarak belirlemek ve kişiselleştirilmiş telafi planı önermekle görevli olan çok disiplinli bir ekibin oluşturulması.

-Engelliliğin telafi edilmesi için ayrılmış fonların yönetilmesi (Gökçeoğlu, Balcı Şebnem, 2009).

 

Bu Kanun’un özgün tarafı, telafi etme hakkı (droit a la compensation) diye yeni bir hak tesis etmesi ve engellinin yaşam tasarımı (projet de vie) kavramını temel almasıdır. Kanun’a hâkim olan düşünce, engelli bireyin, toplumun diğer bireyleriyle eşit fırsatlara sahip olmasını engelleyen eksikliklerin sosyal koruma yoluyla telafi edilmesidir. Böylece toplum içerisinde engelli olan bireyler ile engelli olmayan bireylerin, fırsatlar bakımından eşitlenmesi amaçlanmaktadır (Gökçeoğlu, Balcı Şebnem, 2009).

 

Fransa’da 2014 yılında, 2014-1090 sayılı “Kamu Binalarının, Toplu Taşıma Araçlarının, Konutların ve Yolların Erişilebilirliğine İlişkin Yönerge (Relative a la mise en Accessibilite Desetablissements Recevantdu Public, DesTransports Publics, Des Bâtimentsd' Habitation et de la Voiriepourles Personnes Handicapees) ” yürürlüğe girmiştir. Yasa, Engelli kişilerin eşit haklara ve fırsatlara sahip olabilmesi için ilişkin 11 Şubat 2005 tarih ve 2005-102 sayılı yasayı göz önüne alarak; engellilerin toplu taşıma araçları ile binalar, otoyollar ve kamu kurumlarının erişilebilirliği için yasal önlemlerin alınmasına yönelik olarak hükümeti yetkilendirmek amacıyla düzenlenmiştir. Yasanın 3. maddesinde “Programlanmış bir erişilebilirlik gündeminin uygulanması, onaylanmasından itibaren üç yıl içerisinde gerçekleştirilmelidir” ifadesi yer almaktadır. Yasada ayrıca, belirlenen koşullarda göz önünde bulunmak kaydıyla ortak mülkiyet alanları engelli bireylere öncelik tanınacak şekilde planlanması gerektiği belirtilmiştir (Tellioğlu, 2019).

Fransa’da en az yüzde seksen engelli olan, iş kazasında ve mesleki hastalıklarda duruma göre üçüncü bir kişinin yardımına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu durumda, hastaya yardımcı olmak üzere yardımcı olunan üçüncü kişi için ödenecek ücret sağlık sigortasından karşılanabilmektedir. Engelli çocuğun bakımı ve eğitimi için üçüncü kişinin yardımına ihtiyaç duyulduğunda veya bu bakım ve eğitim pahalı olduğunda yardım yapılabilmektedir. Ayrıca engelli kişilere ilişkin insani yardım, materyal yardımı (araç ve ikametine taşıma) gibi destekleri kapsamaktadır.  Engelli yetişkin yardımı ise konut harcamalarını karşılamak veya iş yapamamasından dolayı kişiye verilen bir tür sosyal yardım çeşididir. Diğer yandan iş kurmayı teşvik etmek gayesiyle iş pirim yardımının da verildiğini belirtmek gerekir (Reçber, Bircan. Fransa’da Sosyal Yardimlar, International Journal of SocialInquiry Cilt / Volume 12 Sayı / Issue 1 2019 ss/pp. 239-260).

Fransa’da serbest meslek kazancı ve ücret geliri elde eden engelliler için gelir vergisi matrahından  indirim yapmak mümkün olmaktadır. Bu indirim asgari ücretin net tutarına  bağlanmış bulunmaktadır. Ücret gelirlerinin asgari ücretin % 15’ine eşit veya daha az olması durumunda, yapılan vergi indirimi,  asgari ücretin % 100’ü oranında gerçekleşmektedir. Ücret gelirinin, asgari ücretin % 15’inden fazla olması durumunda ise, yapılacak olan indirim net asgari ücretin % 115’ i ile sınırlı olacaktır (Çakar, 2007).

Fransa’da en az yüzde seksen engelli olan kişilere engellilik yardımı yapılmaktadır. Bu yardım Altmış yaşına kadar devam etmektedir. Engellilik derecesi yüzde 50 ile 79 arasında olan kişilerin bu yardımdan yararlanabilmeleri için engellinin işsiz olması ve engeli sebebiyle herhangi bir işte çalışmasının mümkün olmaması gerekmektedir. Bunun dışında, Fransa’da 60 yaşın üzerindeki engelliler, erişkin engellilere yönelik olan engellilik yardımından ve bu yardıma ilave olarak yaşamını sürdürmesini kolaylaştıracak çeşitli ilave yardımlardan yararlanmaktadırlar.  Bu yardımlar;

-Erişkin engelli yardımından tümüyle yararlanan ve bağımsız bir konutta tek başına yaşayan engellilere yönelik yardımlar,

- Bakmakla yükümlü bulunulan, bağımsız olarak yaşantısını sürdüremeyecek düzeyde olan ve engellilik derecesi % 80’ın altında olan üçüncü kişiye yapılan yardımlar,

-Serbest meslek kazancı elde eden engellilere yönelik olarak, ulaşım, barınma yardımları,

-Ücret geliri elde eden engellilere yönelik yardımlar  olarak dört şekilde ortaya çıkmaktadır (Çakar, 2007).

5.3. İtalya

Güney Avrupa ya da ‘Akdeniz Ülkesi’ refah rejimi grubunda kabul edilmekte olan İtalya’da, ilgili modele yakın özelliklerin yansımaları, hem engellilere yönelik genel sosyal politikalarda hem de bakım konusunda görülebilmektedir. İtalya’nın sosyal koruma sistemi, Güney Avrupa modeli özelliklerine uygun biçimde, yerel yönetimler ağırlıklı resmi güvence ağlarının yanı sıra daha çok, kilise, gönüllü kuruluşlar ve aile kurumu arasındaki sorumluluk bölüşümüne dayalı kabul edilmektedir. Özellikle aileye aktarılan sorumluluk, engellilere yönelik sosyal politika ve hizmetlerde daha belirgin hale gelmektedir. İtalya’da sosyal koruma harcamaları, genel olarak Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde oranlarda seyretmesine rağmen, toplam harcamalar içinde engellilere ayrılan pay oranı oldukça düşük kalmaktadır. İtalya’da engelli bakımındaki merkezi aktör aile olup; devletin desteği çoğunlukla gelir testine bağlı nakit transferleri biçiminde hayata geçirilmektedir (Dolu, 2019).

1977 yılında 517/77 Sayılı Yasanın yürürlüğe girişiyle engelli çocukların, engeli olmayanlarla beraber yaygın eğitim verilen okullarda okumalarının önünün açılması ve bir yıl sonra 180/78 Sayılı Yasanın kabul edilmesiyle zihinsel hastalık ve ruh sağlığı hastanelerinin kapatılması kararı alınarak engelliler için kurumlar yerine toplum temelli bakım hizmetlerine geçiş sürecine başlangıç yapılması, İtalya’da engellilik politikaları ve yasal temellerinin inşasında en önemli gelişmeler arasında kabul edilmektedir (Tudor, 1989, akt. Dolu,2019).

Engellilere yönelik sosyal harcamalar daha çok devlet destekli nakit transferleri yöntemiyle bölgeler ve yerel yönetimler tarafından sağlanmaktadır. Sürekli bakım gibi ihtiyaçları hedefleyen sosyal hizmetler konusunda ise engelli kişinin ailesi ve yakınları büyük oranda sorumluluk üstlenmektedir. Bakım ve destek verme görevi, toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak genelde de olduğu üzere ağırlıklı olarak ailenin kadın üyelerine ait olmaktadır (Griffo, 2017: 7, akt. Dolu, 2019).

Engellilerin de dâhil olduğu dezavantajlı grupların ihtiyaçlarının analiz edilerek, uygun kaynak ve bakım desteği sunulması İl yönetimlerinin sorumluluğundadır. Belediyeler kendi alanlarında sosyal önceliklerin tanımlanması ve sosyal harcamaların yönetilmesiyle ilişkili idari görevler üstlenmişlerdir. Daha önce 328/00 Sayılı Yasa (Sosyal Hizmet ve Önlemler Entegre Sisteminin Yaratılması İçin Çerçeve Yasa) ile belirlenmiş olan bu prensipler, 2001 yılı itibariyle anayasal düzeyde tanınır hale gelmiştir (Salmone, 2004: 2, akt. Dolu, 2019).

İtalya Anayasası 38. maddesine göre, çalışamayacak durumda olan ve geçimini sağlayacağı gelir kaynağı olmayan her vatandaş, sosyal koruma ve destek alma hakkına sahiptir. Buna bağlı olarak işçilerin kaza, hastalık, engellilik ve yaşlılık hallerinde, ihtiyaç ve gerekliliklerinin karşılanması hakkı vardır. Engelli kişilerin de eğitim ve mesleki eğitim alma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır (Dolu, 2019).

Engellilerin bağımsız yaşam olanağının desteklenmesi konusunda, özellikle yardıma bağımlı durumdaki ya da günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirmekte güçlük çekenler için kendi ev ortamlarında ve bağımsız koşullarda yaşamaları lehine ekonomik önlemler alınması şartı, 328/00 Sayılı Yasa’nın 22. maddesinde öngörülmüştür. Bu doğrultuda bölgeler, kentsel ve kırsal alanlardaki farklı ihtiyaçları göz önünde bulundurarak, engelli kişi ve ailesine profesyonel bilgilendirme ve danışma hizmetleri, acil durumlar için acil sosyal müdahale hizmetleri, evde bakım hizmeti, sosyal dezavantaj sahibi olanlara konut veya yarı konut sunulması hizmetleri ve toplum temelli günlük bakım merkezi hizmetleri sağlanmasından sorumlu olmaktadır (Dolu, 2019).

2013 yılında, BM Engelli Hakları Sözleşmesi ve AB 2010-2020 Engellilik Stratejisi temel ilkelerini ulusal ve yerel politikalara uyarlamak amacıyla kabul edilen İtalya Ulusal Engellilik Stratejisi (Engelli Hakları ve Entegrasyonunun Geliştirilmesi İçin İki Yıllık Eylem Planı), istihdam, eşitlik, eğitim, sağlık gibi konularını ele almasının yanı sıra ayrıca bir “Engellilerin Bağımsız Yaşamı ve Sosyal İçerilmesinde Politika, Hizmet ve Organizasyon Modelleri” başlığı sunmuştur. Başlık altında BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin ilgili 19. maddesine atıfta bulunularak; bireysel ihtiyaçların göz önünde bulundurulduğu, başkalarıyla eşit koşullarda seçim ve yaşama hakkının temel alındığı bağımsız yaşam projelerinin geliştirilmesi hedefi benimsenmiştir. Bu doğrultuda Devlet ve Bölge yönetimlerinin anlaşma içinde olması, İstihdam ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, yerel yönetimler ve engelli derneklerinin iş birliğinde bulunması öngörülmüştür (Ministero del Lavoro e dele Politiche Sociali, 2013, akt. Dolu, 2019).

İtalya’da engelli bakımı ve engellilere ilişkin sosyal destekler konusundaki politika ve hizmetlerin dayandığı hukuki nitelikli başlıca kaynaklar 104/92 Sayılı ‘Engellilerin Destek, Sosyal Entegrasyon ve Hakları İçin Çerçeve Yasa’93 ve 162/98 Sayılı ‘Ağır Derecede Engelliler İçin 5 Şubat 1992 Tarihli 104 Sayılı Yasa’nın Destek Önlemleriyle İlgili Değişiklikler’ Yasasıdır. 104/92 Sayılı Yasa, engelli kişilerin sosyal bakımının yanı sıra vatandaşlık hakları ve topluma katılımını desteklediği için İtalya’nın sosyal politikasında engellilerin yeri açısından bir devrim olarak kabul edilmektedir. Yasanın 8. maddesi, engellilerin sosyal içerilmesi ve katılımı için, engelli kişi ve ailesini destekleyecek sosyal-psikolojik-pedagojik nitelikli girişimleri, evde sağlık ve sosyal bakım desteği, günlük yaşamını kendi başına sürdürmede geçici ya da kalıcı zorluklar yaşanması halinde kişisel bakım hizmetleri, kurumsuzlaştırma hareketi ve engelli kişi lehine merkezi yerlerde iskân edilmiş toplumsal konutlar, aile evleri vb. yerleşim hizmetlerinin organize edilmesi önlemlerinin gerekli olduğunu vurgulamıştır. Kişisel bakım hizmeti 9. maddede detaylandırılarak, bağımsız yaşam sürdürmede ciddi kısıtları olan engellilere, Belediyeler ya da yerel sağlık birimlerinin mevcut bütçe sınırlarında sunulması öngörülmüştür (Dolu, 2019).

İtalya’da bakım konusundaki güncel bir yasal gelişme, 2016 yılında kabul edilen 112/16 Sayılı ‘Aile Desteğinden Mahrum Durumdaki Ağır Derecede Engelli Kişiler İçin Yardım Desteği’ Yasasıdır. Yasa, engelli bakımıyla ilişkili mevcut mevzuatı tamamlayıcı bir işlev taşımakta olup, ailesini yitirmiş ya da aile üyeleri kendisine destek sağlama sorumluluğunu alamayacak durumda olan engelli kişilerin sosyal içerilmesi ve tam bağımsızlığı için kurum temelli bakım yerine, engellinin iradesine uygun kişiye özel hizmetlerden yararlanabilmelerini amaçlamıştır. Bu doğrultuda, toplumdan izole olunmasını engelleyecek nitelikte ev yapıları ya da grup apartmanları ve aile tipi yerleşim yerlerinde yaşanmasını sağlama amaçlı bölgesel programların desteklenmesi için fon sunulması ve engelli kişiye yaşamını kolaylaştıracak çeşitli vergi muafiyet ve yardımları getirilmesi ön görülmüştür (Dolu, 2019).

Anılan yasalar doğrultusunda bugün İtalya’da engellilerin bakım desteği temin edebilmeleri için çeşitli nakit transferleri ve hizmetler sunulmaktadır. 18-65 yaş arasındaki çalışma yetisini tamamen yitirmiş ve ekonomik ihtiyacı olan kişiler hangi tür engeli olduklarına bakılmaksızın engelli maaşı (pensionediinvalidita) alabilmekte, bu bütçeyle bakım için kişisel asistan işe almaları ya da farklı hizmet sağlayıcıları seçmeleri amaçlanmaktadır. Bütçenin nasıl kullanılacağı ile ilgili bir şart ya da sorgulama olmayıp, engellinin kendi tercihleri esastır. Engelli maaşı aylık olarak Ulusal Sosyal Sigorta Kurumu tarafından ödenmektedir. Aynı amaçlarla yetişkinler yanında günlük işlerini tek başına yerine getiremeyen ya da yürüme gibi fiziksel aktivitelerde sürekli olarak bir yardımcıya ihtiyaç duyan engelli çocuklar ve yaşlıları da kapsayan refakatçi ödenekleri (indennitadiaccompagnamento) yine Ulusal Sosyal Sigorta Kurumu tarafından aylık olarak verilmektedir.

Bakımı desteklemesi amaçlanan bir diğer nakit transfer, uzun süreli bakım için ayrılan ulusal ya da bölgesel kaynaklar tarafından karşılanan ve Belediyeler tarafından sağlanan bakım ödenekleridir (assegnodi cura, assegnodi cura finanziaticonfondinonautosufficienzaregionali). Bakım ödeneği gelir testine bağlı bir ödeme olup; engel türüne ve yaşına bakılmaksızın aylık olarak ödenmekte, uygunluk kriterleri bölgesel düzenlemelere göre belirlenmektedir. Engelli maaşı kalıcı bir bakım desteği alması için yeterli gelmeyen ve günlük aktivitelerini yerine getirmekte ciddi zorluklar yaşayan kişiler, kişisel asistan işe alabilmeleri için bu bakım ödeneğinden yararlanabilmektedir (Dolu, 2019).

5.4. İspanya

 

İspanya, AB üyesi olan ülkeler içerisinde engelli bireylerin haklarına ve erişilebilirliğine yönelik olarak en kapsamlı sosyal politikaların uygulandığı ülkelerden birisidir. İspanya’da engelli bireylere yönelik olarak düzenlenen yasalara bakıldığında ilk olarak İspanya Anayasası göze çarpmaktadır. Anayasa’nın engelli hakları ile ilgili en önemli maddesi olan 49. maddesinde “Kamu mercileri, ihtiyaç duydukları özel bakımı sunmak ve bu kısımda bütün vatandaşlara sağlanan haklardan yararlanabilmeleri için özel koruma sağlamak suretiyle fiziksel, sinirsel ve zihinsel engelliler için önleyici bakım, tedavi, rehabilitasyon ve toplumla bütünleşme politikası yürütür” ifadesi yer almaktadır.  Bunun yanında engelliliği önleme, tedavi, rehabilitasyon, entegrasyon, eğitim ve istihdam konularına da önem göstermektedir (Tellioğlu, 2019).

İspanya’da 1982 yılında yasalaşan “Engelli Bireylerin Sosyal Bütünleşmesi (The Social Integration of Disabled People Act, LISMI)”, engelliler ile ilgili bundan sonraki süreçte yer alan tüm sosyal politikalara ilham kaynağı olmuştur. Yasa ayrıca 1993 yılında BM tarafından yayınlanan “Engelli Bireyler için Fırsat Eşitliği” temel ilkelerine de kaynaklık etmiştir. İspanya’da 1990’lı yıllardan sonra engelliler ile ilgili sivil toplum kuruluşları da ülke içerisinde aktif olarak yer almaya başlamış ve engelli haklarını sağlamaya yönelik olumlu politikaların geliştirilmesine katkıda bulunmuşlardır. İspanyol Engelliler Temsilcileri Meclisi (Spanish Council of Representatives of People withDisabilities, CERMI) 1993 yılında kurulmuştur. CERMI, engellilerin tam vatandaşlığını ve haklarını toplumun diğer üyeleriyle eşit tutmaya çalışan bir savunma platformudur. CERMI, istihdam, erişilebilirlik, engellerin kaldırılması, eğitim, sağlık, sosyal koruma ve engelli bireylerin refahının sağlanmasına yönelik önemli çalışmalar yapmıştır (Tellioğlu, 2019).

İspanya’da 1995 yılında istihdamı arttırmak için Ulusal Eylem Planı uygulanmaya başlamıştır. Ulusal Eylem Planında engelli bireylerin istihdamı da yer almış, engelli bireyleri istihdam edenlere teşvik verilmesi kararlaştırılmıştır. 1996 yılında yürürlüğe giren ve 1997-2002 yıllarını kapsayan “Engelli Eylem Planı” engelliler için fırsat eşitliği, engelli haklarının geliştirilmesi ve engellilerin yaşam kalitesinin arttırılmasını amaçlamaktadır (Tellioğlu, 2019).

İspanya 2000 yılında AB’nin aldığı kararlara uyum sağlamak için 2000/78 sayılı “Konsey Direktifleri” yürürlüğe koymuştur. Kabul edilen bu direktifler insan haklarına saygı ve temel özgürlükler prensiplerine dayanmaktadır. Ayrıca engelli bireylerin sosyal ve ekonomik olarak toplum ile bütünleşmesi için toplum içerisinde ve iş hayatında ayrımcılığı yasaklamıştır. Ceza Yasası'nda 2003 yılında kabul edilen değişiklikte de insanların ayrımcılığa uğradıklarında bunu ispat edebilmeleri suçun tespiti için yeterli hale gelmiştir. Yine aynı hukuka göre çalışanın bir iş yerinde doğrudan veya dolaylı olarak ayrımcılığa maruz kalması halinde işveren para cezası ile cezalandırılmaktadır. Bunların yanında AB direktiflerinde belirtilen oranda engelli istihdam etmeyen işverenler de cezalandırılacak ve işverenlerden alınan ceza ücretleri ise bir fonda toplanarak engellilerin iş piyasasına katılması ile ilgili faaliyetlerde kullanılacaktır (Tellioğlu, 2019).

İspanya’da 2003 yılında, 51/2003 sayılı, “Eşit fırsatlar, Ayrımcılık ve Engellilere Evrensel Erişilebilirliğin Sağlanması (De İgualdad De Oportunidades, No Discriminaciön y Accesibilidad Universal De Las Personas Con Discapacidad)” kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, engelli bireylerin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer tüm alanlarda insan hakları ve özgürlüklerden eşit olarak faydalanmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Öte yandan ülkede 2005 yılında yaşlı ve engelli gruplarına yaşamsal destek sağlanması için 1 milyon Euro başlangıç bütçeli bir bağımlılık fonu oluşturulmuştur (Tellioğlu, 2019).

İspanya’da 2013 yılında, 1/2013 sayılı, “Engelli Bireylerin Hakları ve Sosyal İçermesi (Derechos De LasPersonasConDiscapacidad y De Su İnclusiönSocial) ” kanunu yürürlüğe girmiştir. Yasa engelli kişilerin haklarının eksiksiz uygulanması ve onların toplumsal dışlanmaya maruz kalmamalarını sağlamaya yönelik maddeler içermektedir. Yasa ayrıca İspanya’da engelli hakları ile ilgili yayınlanan diğer yasalara benzer olarak; fırsat eşitliği, ayrımcılık, evrensel erişilebilirlik konularına ve bunun yanında sosyal içerme konularına da değinmiştir (Tellioğlu, 2019).

İspanya’da engellilerin gelir vergisi matrahlarından yapacakları indirimlerin kapsamı, diğer gelir vergisi mükelleflerininkinden farklılık göstermemekte; ancak tutar olarak daha yüksek olmaktadır. Bunun için tek koşul sakatlık derecesinin en az % 33 olmasıdır. Bunun dışında; İspanya’da engellilere yönelik olarak gerçekleştirilen avantajları başlıca dört grupta toplamak mümkündür. Tüm engellileri kapsayan Devlet yardımı, engellilere asgari bir gelir düzeyi sağlamaya yönelik olarak gerçekleştirilen Devlet yardımı, üçüncü bir kişinin bakımına muhtaç olanlara yönelik olarak yapılan yardım ve engelli kişinin hareket kabiliyetini sağlamaya yönelik olarak gerçekleştirilen araç gereç ve ulaşım yardımı bulunmaktadır. Bu avantajlardan, engellilik durumu sürekli nitelik taşıyan bedensel ve zihinsel engelli tüm vatandaşlar yararlanabilmektedirler. Bütün bu yardımların yanı sıra, engellilik derecesine bağlı olarak, sosyal güvenlik kuruluşları, belediyeler veya ilgili bakanlıklarca da engellilere, protez, tekerlekli sandalye, araç alımı, ehliyet alımı veya taşınma ile ilgili olarak da yardım yapılmaktadır. Ancak, ilave bu yardımlardan yararlanabilmek için sosyal güvenlik kuruluşlarına asgari bir süre ve miktarda prim ödemiş olma şartı aranmaktadır (Çakar, 2007).

18-65 yaş arasında bulunan ve sakatlık derecesi % 65 olan tüm İspanyol vatandaşları, herhangi bir pirim ödeme şartı aranmaksızın Devlet yardımından herhangi bir süre sınırı olmaksızın yararlanabilmektedirler. Her yıl, ilgili kuruluşların denetçileri, engelli kişileri denetlemekte ve bu yardımın devam edip etmemesi konusunda karar vermektedir. 65 yaşın üzerinde olan ve sosyal güvencesi bulunmayan engelliler ile yeterli prim gün ve sayısını doldurmamış engelliler, “prim ödeme şartını gerektirmeyen emeklilik aylığından” yararlanabilmektedirler (Çakar, 2017).

Hareket kabiliyetini ve ulaşımı sağlamaya yönelik yardım, toplu taşıma araçlarını kullanmada zorluk çeken engellilerin, giderlerini karşılamak amacıyla yapılmaktadır. Bu yardımdan üç yaşından itibaren faydalanılmakta ve sakatlık derecesinin % 33 olması gerekmektedir. Engellilik durumu devam ettiği sürece kişiler bu yardımdan faydalanabilmektedirler.

Asgari gelir düzeyini sağlamaya yönelik yardım, engellilerin, giyinme, barınma gibi asgari giderlerini karşılamak amacıyla, 18 yaşından itibaren yapılmaktadır. Bu yardımdan faydalanabilmek için sakatlık derecesinin % 65 olması ve engellinin sakatlık derecesinin yüksekliği nedeniyle bir işte çalışamıyor olması gerekmektedir. Engellilik durumu devam ettiği sürece  bu yardımdan faydalanılabilmektedir. Ayrıca bütün bunların dışında, Üçüncü bir kişinin bakımına muhtaç olanlara yönelik yardım, Yaşamını üçüncü bir kişinin yardımı olmaksızın sürdüremeyecek olan engelliye yönelik olarak, 18 yaşından itibaren ve sakatlık derecesi % 75 olmak koşuluyla yapılabilmektedir (Çakar, 2019).

5.5. İngiltere

 

İngiltere’de 1995 yılında “Engelli Ayrımcılık Yasası” (Disability Discrimination Act, DDA) yürürlüğe girmiştir. Engelli bireylere ayrımcılık yapılmasını yasaklayan kanun, engelli bireylerin istihdamını, eğitimini ve erişilebilirliğini sağlanmayı amaçlamaktadır. Bu yasada 2005 yılında bazı değişiklikler yapılmıştır. Ancak; yapılan bu değişiklikler yasanın 1995 modelinde yer alan mevcut alanların genişletilmesi, güçlendirilmesi ve mevcut görevlere yeni görevlerin eklenmesi şeklinde olmuştur. Engelli Ayrımcılıkla Mücadele Yasası ile birlikte engelli bireylere toplu taşım araçlarından yararlanmalarını kolaylaştırmaya ve ulaşılabilirliklerini sağlamaya yönelik yeni haklar tanınmıştır. Yine, 2010 yılında yürürlüğe giren “Eşitlik Yasası” (EqualityAct); eğitim, iş, mal, hizmet ve tesislere erişim, Mülk edinme gibi alanlarda engelli bireylere yasal haklar sağlamaktadır (Tellioğlu, 2019).

İngiltere’de, düşük gelir elde eden ücretli ve serbest meslek erbabı engellilere gelir vergisi matrahından indirim yapma imkanı tanınmıştır. Bu yardımdan yararlanabilmek için  engelli kişinin 16- 60 yaş arasında bulunması gerekmektedir. Engellilerin, bu indirimden faydalanabilmeleri için, haftalıken az 18 saat çalışıyor olmaları, bunun yanı sıra; engellilik yardımı, ağır engellilik yardımı, üçüncü kişilere yönelik yardımlar veya malullük ödemesinden en az birine hak kazanmış olmaları gerekmektedir (Çakar, 2007).

İngiltere’de 1992 yılında yürürlüğe giren Engellilik Kanunu ile engellilere yapılan yardım sayısı artırılmıştır. Engellilik yardımı, bakmakla yükümlü bulunulan kişinin engelli olması durumunda faydalanılan yardımlar, ağır engellilere yönelik yardımlar ve malullük aylığı devlet tarafından engellilere yapılan yardımları oluşturmaktadır. Aynı Kanun, engelliler için Devletin, gelir düzeyi düşük olanlar için  asgari bir gelir sağlanmasını hükme bağlamıştır. Bu yardımlardan ilk üçü engellinin belirli bir süre ve miktarda prim ödemesi şartına bağlanmamışken; dördüncüsü, prim ödeme şartına bağlı olmakla birlikte, hastalık ve sakatlık primi hiç ödememiş olanlara da yapılabilmektedir (Çakar, 2007).

Engellilik yardımı; 65 yaşına kadar yapılmakta ve bir başkasına  3 ay süresince bağımlı olarak yaşamak zorunda bulunan engellilere yönelik olarak yapılmaktadır. Sağlık kurulları raporlarına bağlı olarak, bazı durumlarda, engellinin 65 yaşın üzerinde olması durumunda da bu yardım yapılabilmektedir. Günlük yaşamını sürdürmesindeki zorluğun ve engellinin hareket kabiliyetinin gecikmesi durumlarının devam etmesi durumunda, bu süre sağlık kurullarından alınacak raporlara bağlı olarak 6 aya kadar uzatılabilmektedir. Engelli kişinin sağlık durumu dikkate alınmak suretiyle hiç çalışmamış veya yeterli prim gün ve sayısını doldurmamış engelliler de malullük yardımından faydalanabilmektedirler. Bu yardımda asgari kişinin çalışamayacak durumda olması gerekmektedir (Çakar, 2007).

İngiltere’de engellilere Asgari gelir yardımı desteğinde bulunulmaktadır. Engellilerin asgari bir gelir düzeyinde bulunmalarının sağlanması amaçlanmıştır. Yapılacak yardım miktarı her yıl Parlamentoda belirlenmektedir. Buna göre, engelli kişinin veya eşinin aylık gelir düzeyinin belli bir tutarı aşmaması gerekmektedir. Bu tutarı aşan engelliler engellilik yardımından yararlanamayacaklardır. Bu yardım, engelli kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bulunması durumunda farklı oranda uygulanmaktadır. Bu yardım emekliliğe kadar yapılmaktadır. Daha sonra, engelli kişiler, yaşlılara asgari bir gelir sağlamaya yönelik olan yaşlılık yardımından yararlanabilmektedirler. Ayrıca, bir defaya mahsus olmak üzere (protez alımı veya taşınma sırasında ortaya çıkan giderlerin karşılanması gibi) istisnai yardımların yanı sıra, süreklilik taşıyan (diyaliz makinesine bağlanma) gibi yardımlar da yapılmaktadır (Çakar, 2019).

5.6. İsveç

Uygulamada farklı yollar izlenmiş olsa da İskandinav ülkelerinin sosyal politikaları, genel olarak birbirleriyle pek çok benzer yön taşımakta; özellikle evrenselcilik ve eşitlik prensiplerinin benimsenmesi noktasında birleşmektedir. İskandinav ülkesi olan İsveç de Esping Andersen’in sosyal demokrat refah rejimi olarak adlandırdığı modelin tipik örneklerindendir. Sosyal politika alanındaki harcamaları yüksek; sosyal hizmet ve nakit transferleri kapsayıcı nitelikte olup, gelir durumuna bakılması şartı mevcut değildir ya da çok sınırlıdır. Engellilere yönelik sosyal politikalarda da bu anlayış benimsenmekte; özellikle bakım konusunda engelli bireylerin bağımsız yaşamını ve topluma katılımını destekleyen, bir yandan da bakım veren taraflara sosyal yaşam ve istihdam alanlarında etkin olabilmelerini sağlayan; hatta farklı ülkeler tarafından model alınma özelliği taşıyan çeşitli düzenleme ve uygulamalar mevcuttur. İsveç aynı zamanda, Avrupa Birliği genelinde sosyal koruma harcamaları içinde engellilere ayrılan pay oranının en yüksek olduğu ülkeler arasındadır (Dolu, 2019).

İsveç’te cinsiyet, etnik köken, din, inanç, cinsel yönelim ve yaş yanında engellilik temelli ayrımcılığın da yasaklandığı bir Ayrımcılık Karşıtlığı Yasası (Discrimination Act 2008: 567) bulunmaktadır. Kişilerin yasal korunmasını güçlendirme ve ayrımcılığa maruz kalanlara tazminat hakkı sağlanması amaçlarıyla düzenlenen Yasa, engellilerle ilgili olarak eğitim sistemi ve iş hayatı gibi farklı sosyal alanlarda engellilik sebepli ayrımcı davranışlarla mücadele etmektedir. Ayrımcılık şikâyetlerinin değerlendirilmesi yanında işverenlerin, yüksek eğitim kurumları ve okulların ayrımcılıkla mücadele kapsamındaki çalışmalarının takip edilmesinden İsveç Eşitlik Ombdusmanı (The Equality Ombdusman) sorumlu olmaktadır (Dolu, 2019).

İsveç’te 1994 yılında ilan edilen Engelli Reformu büyük önem taşımaktadır. Engelli Reformu, bugün İsveç’te engellilik politikalarının temel zeminlerinden olan ‘Belirli İşlevsel Engelliliği Olan Kişiler İçin Destek ve Hizmet Yasası’ (The Act Concerning Supportand Service for Personswith Certain Functional Impairments - LSS 1993) ve ‘Yardım Ödeneği Yasası’nın (The Assistance Benefit Act - LASS 1993) kabulüyle şekillendirilmiştir. Her iki yasa da engellileri kapsayan Sosyal Hizmetler Yasası (Social Services Act- SoL) ve Sağlık ve Tıbbi Hizmetler Yasası (Healthand Medical Services Act - SkolL) gibi mevcut hukuki düzenlemelerin yeterli olmadığı durumlarda onları tamamlamak ve özellikle gelişmekte olan sosyal model ve hak temelli yaklaşımları ulusal mevzuatın bir parçası haline getirmek üzere yürürlüğe girmiştir. Belirli İşlevsel Engelliliği Olan Kişiler İçin Destek ve Hizmet Yasası ile ağır derecede engelliler için kişisel bakım desteği hizmetleri aktif hale getirilmiş; Yardım Ödeneği Yasası ile de bu hizmetlerin karşılanması için Belediyeler tarafından sağlanacak bakım ödenekleri düzenlenmiştir (Dolu, 2019).

İsveç’te engelli bakımı politikaları ve hizmetleri, Sosyal Hizmetler Yasası- SoL (The Social Services Act 2001: 453), Sosyal Güvenlik Yasası- SFB (The Social Insurance Code 2010: 110), Belirli İşlevsel Engelliliği Olan Kişiler İçin Destek ve Hizmet Yasası- LSS ve onun finansal tamamlayıcısı niteliğindeki Yardım Ödeneği Yasası-LASS olmak üzere dört temel yasa doğrultusunda geliştirilmektedir. Yasama sürecinin baş aktörü İsveç Ulusal Parlamentosu (Riksgatan) olurken, yasalarda öngörülen hizmetler ve harcamalar Belediyeler ve İl Meclisleri tarafından sağlanmakta, hizmetlerin başvuru ve denetim süreçleri de Ulusal Sağlık ve Refah Bakanlığı sorumluluğunda yürütülmektedir (Dolu, 2019)

İsveç Ulusal Sağlık ve Refah Kurulu’nun ortaya koyduğu yeni perspektife göre; engellilik artık bireysel bir özellik değildir. Engellilik denilince, bireylerin sakatlıkları hakkında değil, bunun yerine sakat bireyin sosyal yaşama katılmasını engelleyen, engelli ortamlar veya sosyal süreçler kastedilmektedir. Bu yeni tanımlama ile kişilerin uzuvsal veya zihinsel yetersizliklerinin değil, çevredeki engellerin asıl problemi oluşturduğu ve sakat bireylerin bu çevredeki engellerden dolayı engellendikleri kabul edilmiş oldu. Değişiklikler ile birlikte, engelli kişiler için sosyal hayata yetersiz erişim, yeni bir ayrımcılık biçimi olarak kabul edildi. Yetersiz erişilebilirlik kavramı; bir işletmenin, herhangi bir tıbbi sakatlığı olan kişinin, hiç bir sakatlığı olmayan kişilerin yararlandığı koşullardan yararlanmasını sağlamak için erişilebilirlik için makul önlemler alınmaması nedeniyle, engelli bir kişinin dezavantajlı bir konuma düştüğü durum olarak tanımlanmıştır (Çılğın, 2021).

Herkes için eşit haklar ilkesi, İsveç’in engelli politikasının temelini oluşturur. Engelli bireylerin sosyal güvenlik, maddi destek, bireysel bağımsız yaşama olanaklarının arttırılması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi noktasında sorumluluk ulusal, bölgesel ve yerel yönetimler arasında dağıtılmış şekilde yürütülmektedir. İsveç engelli politikası, engellilerin sosyal hayata katılımını, üretim ve kültürel saha gibi tüm toplumsal hayatta, engelli olmayan bireyler gibi yaşamalarını sağlamayı hedeflemiştir. Bu nedenle birçok alanda sosyal destek politikaları ayrı mercilerce yürütülmektedir (Çılğın, 2021).

Sosyal yardımlar doğrudan yardım ve genel yardım olmak üzere iki tür yardım sınıfından oluşmaktadır:

• Doğrudan yardım; gıda, giyim, kira, faturalar (elektrik, telefon, gaz vb.), seyahat masrafları (iş için), ev sigortası ve sendika üyelik masrafları gibi günlük yaşam masraflarının karşılanmasını kapsamaktadır.

• Genel yardım; çocuk bakımı, sağlıkla ilgili olarak ilaç ve diş bakımı için gerekli diğer masrafları kapsamaktadır.

Belediyelerde yer alan sosyal kurul, fiziksel, ruhsal veya başka nedenlerle engeli olan ve bundan dolayı günlük yaşamda zorluklarla karşılaşanlara, sosyalleşme ve sağlıklı insanların yaşadığı koşullarda yaşama imkânı sağlar. Ayrıca bir iş ve uğraş bulmakla beraber, kişinin ihtiyaçlarına göre uyarlanmış kendi özel konutunda kimseye bağımlı olmadan yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ortamın sağlanmasından sorumludur. Belediyelerin sosyal kurulları, sürekli bir hastalığa sahip kişilerin ya da fonksiyonel bir engele sahip olan kişilerin bakımını üstlenenlere de destek olmaktadır (Çılğın, 2021).

Engellilik nedeniyle yani büyük ve kalıcı bir sakatlığı nedeniyle kişisel asistanlara ihtiyaç duyan 65 yaşın altındaki engelliler için İsveç Sosyal Sigortalar Kurumu, Destek ve Hizmet Yasası (LLS) kapsamında yardım tazminatı ödemektedir. Yardımlar 65 yaş sonrasında da devam etmektedir. Bu hizmetin sağlanması belediyelerin yetki ve sorumluluğundadır. Yardımın kapsamı, solunum desteği, kişisel temizlik, yemek yedirme, soyunma ve giyinme ile başkalarıyla iletişim kurma gibi destekleri kapsamaktadır. Bu tür bir kişisel yardımı almaya hak kazanmak için, engellilerin Destek ve Hizmet Yasası (LSS) kapsamında belirtilen kriterleri karşılamaları gerekir. Engellilere hizmet veren özel destek kuruluşları ve sertifikalı destek personelleri İsveç Sağlık ve Bakım Müfettişliği tarafından rutin bir şekilde denetlenirler. Destekler belli bir yıl sınırlandırması olmadan engellilik halinin devam ettiği sürece devam eder. Eğer geçici süreli bir engellilik durumuysa ve iyileşme sağlanmışsa, engelli kişi engellilik hali ortadan kalktığı zaman bunu Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmek zorundadır (Çılğın, 2021).

İsveç’te Belediyelerin engelli ve yaşlı bakımının temelini “Evde bakım hizmeti” oluşturmaktadır. Bu hizmet çerçevesinde belediyelerce, çeşitli engelli sınıfındaki insanlara günlük yaşamlarını kendi konutlarında yürütme imkânı sağlanır. Evde bakım hizmetleri 24 saat esasına göre sağlanmaktadır. Hangi müdahalelerin gerektiği ve ne sıklıkla yardım edilmesi gerektiği bireysel talebe göre şekillenir. Evde bakım hizmetinden sorumlu personelin en az yardımcı hemşire eğitimi alması zorunludur. Bu destek çalışması bölge aile hekimliği ile belediyenin rehabilitasyon birimi tarafından işbirliği içinde yürütülmektedir. Evde bakım hizmetleri ihtiyaca göre farklılıklar gösterebilir (Çılğın, 2021).

İsveç’te bir sakatlık nedeniyle ek maliyetleri olanlar, ek maliyet tazminatı alabilmektedir. Ek maliyetler ile bireyin engelliliğine bağlı olarak sağlıklı insanların yaşam standartlarına kavuşmaları için gereken tüm harcamalar kastedilmektedir. Tazminat, beş tazminat seviyesinde verilmektedir. Tazminat vergiden muaftır. Emekli maaşı ile bağlantısı yoktur. Ek maliyetler şunları kapsar;

• Bakım ekipmanın ve yardımların kiralanması veya satın alınması,

• Fizyoterapi, tıbbi bakım ve tedavi,

• Bir doktor veya diyetisyen tarafından verilen ilaçlar ve özel diyetler,

• Diş bakımı,

• Engelsiz ev aletleri,

• Hasta ve tedavi gezileri,

• Kıyafetlerde ekstra aşınma,

• Ev hizmeti ücreti,

• Satın alma veya kiralama ve sigortalama işlemleri yardımları,

• Ev değiştirmek, fazladan bir oda veya daha büyük bir yaşam alanı, bakım ekipmanı, yardımcılar veya tedavi odası için gerekli maliyetler,

• Taşıt desteği.

Kalıcı bir sakatlığı olanlar ve toplu taşıma araçlarıyla hareket veya seyahat etmede büyük zorluk çekenler, taşıt desteği alabilirler. Taşıt desteği, bir aracı satın almak veya ihtiyaçlarınıza göre uyarlamak için çeşitli hibelerden oluşur (Çılğın, 2021).

İsveç’te maluliyet tazminatı, artık hastalık tazminatı olarak adlandırılmaktadır. Hastalık tazminatı, birey 19 ile 64 yaşları arasındaysa ve bir hastalığı veya engeli varsa alabileceği bir yardımdır. Asla çalışamayacak olanlara verilecek bir yardımdır. Amaç, hastalık, yaralanma veya sakatlık nedeniyle muhtemelen hiçbir zaman tam zamanlı çalışamayacak olan kişilere gelir sağlamaktır. Sosyal Sigortalar Kanunu'nun ilgili maddelerine göre, çalışma yeteneği en az % 25 olmak kaydıyla, bir kişi, engellilik düzeyindeki oranın artışına bağlı olarak en az % 25 ve sırasıyla %50, %75 veya %100 oranlarında hastalık tazminatı alabilir. Çalışma yeteneği, kişinin geçim kaynağı olan iş ile bağlantılı olarak değerlendirilir. İşin mahiyetine göre, destekli çalışma ve korumalı çalışma yöntemleri ile çalışmaya devam edilip edilemeyeceği, kişinin çalışma yeteneği değerlendirilirken göz önünde bulundurulur. Ayrıca bu tarz bir uyarlamanın işverenin bakış açısında makul kabul edilip edilemeyeceği çalışma yeteneği belirlenirken dikkate alınır. Hastalığın veya engelliliğin kişinin geçimini etkileyip etkilemediğinin değerlendirilmesi varsayımsal olmalıdır. Belirli mesleki alanlardaki somut işlerle veya belirli iş türlerinin kıstas olarak alınmasına gerek yoktur. Çalışma tazminatı için, tıbbi ve mesleki tüm rehabilitasyon tedavileri uygulandıktan sonra çalışma yeteneğinin kalıcı olarak azaldığı kesinleşmelidir. Hastalık tazminatı, 30 yaşından itibaren başlar ve 65 yaşına kadar ödenebilir. Bazı durumlarda, kişi 19 yaşından itibaren de bu tazminata uygun bulunabilir (Çılğın, 2021).

5.7. Norveç

Norveç’in refah devleti olma yolunda yaptığı reformlar 1845’de ilk yoksulluk yasasının kabul edilmesine kadar gidebilmektedir. Halkın refah devletine yaklaşımı evrensellik, vergi verme, eşitlik ve herkesin sağlık ve sosyal haklara sahip olmasıdır. Her bireyin bir işte çalışma hakkına sahip olmasının yanı sıra her bireyin vergi ödeyerek de ekonomik büyümeye katkı sağlamak gibi sorumlulukları da bulunmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında verimlilik ilkesi ve sosyal yatırım stratejileri, hasta ve engelliler için sosyal sigorta programları başlatılmasına rağmen sosyal yardım alanında Yoksulluk Yasası geçerliliğini hala korumaktadır. Norveç refah devleti modeli ülkede yaşayan tüm vatandaşlara gelir güvenliği ve refah hizmetleri sağlamaktan sorumludur. Evrensel ve cömert bir sosyal güvenlik sistemi bireysel hakları ve yükümlülükleri esas alır. Eğitim, sağlık, yaşlı ve engelli bakım hizmetleri kamu tarafından ağırlıklı olarak karşılanır (Ercan Hüseyin, Küçükoğlu Mahmut, Norveç’te Refah Devletinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi, Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, Yıl: 9, Cilt:11, Sayı:18, Haziran 2019).

Norveç’te toplam harcamaların içerisinde en fazla pay yüzde kırk ile sosyal koruma hizmetlerine verilmiştir. Sosyal koruma hizmetleri içerisinde ise en fazla harcama; hastalık ve engellilik hali, emeklilik, aile ve çocuklara yönelik hizmetlerden oluşmaktadır. OECD’nin sosyal harcamalar tanımında nakdi ödemeler ve doğrudan ayni mal ve hizmetlerin sağlanması, sosyal amaçlı vergi muafiyet ve istisnalarını içermektedir. Bunlar, yaşlılık maaş ödemeleri, erken dönem emekli maşları, yaşlılara evde bakım hizmetleri, çocuk ve aile yardımları, çocuk bakım destekleri, gelir destekleri, işsizlik tazminatı, hayatta kalanlara yapılan emekli maaş ödemeleri, cenaze ödemeleri, iş göremezlik ödeneği, bakım hizmetleri, sakatlık yardımları, mesleki yaralanmalar, işçi hastalık ödemeleri, iş kazası ödemeleri, istihdam hizmetleri, eğitimi, istihdam teşvikleri, engellilerin istihdama yöneltilmesi, iş yeri açma teşvikleri, konut yardımları, kira sübvansiyonları, diğer teşvikler şeklindedir. Yapılan ödemeler düşük gelirli hane halkına, yaşlılara, engellilere, hastalara, işsiz ve gençlere yapılmaktadır (Ercan, Küçükoğlu, 2019).

Norveç’te Merkezi yönetim yaşlı ve engelli bireylerin mümkün olduğunca evlerinde hizmet almalarını desteklediği için yerel idarelerin evde bakım hizmetlerini vermesini desteklemektedir. Norveç refah devleti sistemi yaşlılar, engelliler ve çocuklara öncelik vermesi ile tanımlanmaktadır. Tarihsel olarak bu hizmetler yerel idarelerin öncülüğünde yoksul ve muhtaç kişiler için yerine getirilmiştir. Belediyeler temel sağlık hizmetleri çocukların günlük bakımı temel ve daha düşük ikincil düzeydeki okullardan, yaşlı ve engelli bakımı, sosyal hizmetler ve sosyal yardım ödemelerinden sorumludur (Ercan, Küçükoğlu, 2019).

Norveç’te, konusu doğrudan engellilere ayrımcılığı içeren bir kanun bulunmamaktadır. Fakat Norveç Çalışma Koşulları Kanunu176 bu konuyu ilgilendiren bir takım hükümler içermektedir. Tıpkı İsveç Çalışma Koşulları Kanunu gibi, Norveç kanunu da işverenleri, çalışanlarının kişisel ve mesleki gelişimlerini, kendilerini kanıtlayabilecekleri güvenli bir iş ortamı sağlamak ile sorumlu tutmaktadır. Bu kanun ile ilişkili hükümlerde, engelli bireylerin çalışma koşullarına yönelik bir takım faydalı düzenlemeleri içermektedir (Çınarlı, 2008).

Hastalığı, fiziksel engeli ya da sosyal uyumsuzluğu olan bireyler sosyal çevrelerine uyumu için, aileleri ile birlikte günlük hayat ve aktivitelerini sürdürebilmek için oldukça desteklenmektedir. Bu oranın yaklaşık %18 olduğu belirtilmektedir. Engelli bireyler eğitimlere katılmakta, işlerine gidebilmektedir. Mevcut sosyal sigorta sistemleri engelli bireyin bakım hizmetlerini, eğitimlerini, rehabilitasyonlarını, engelli maaşlarını, teknolojik destekleyici malzeme ve alet ihtiyaçlarını, tüm sağlık harcamalarını ve ilaçlarını, sportif aktivitelere katılımını karşılamaktadır (Birinci, Mehmet- Albayrak, Tümerkan Elvan. Sosyal Devlet Modelleri: Sosyal Demokrat Model, İsveç – Norveç Örneği, Sosyal Çalışma Dergisi, 2017, Cilt: 1, Sayı: 1, 64-100).

Norveç’te engelli kişileri istihdama dahil etmek için uygulanan stratejiler oluşturulmuştur. Bu stratejiler istihdam öncesi eğitimi hedeflemektedir. Engelli bireyler iş hayatına girmeden önce ayrı bir plan dâhilînde eğitime tabi tutulurlar. Ayrıca ‘ Arbeid men bistand’ Yardım ile çalışma kapsamında engelli bireylere meslek koçları (iş bulmada ve çalışmada yardımcı olanlar) bir program dâhilinde onları desteklemektedirler. Engelli bireyler için hayatlarını sürdürebilmeleri için düzenli bir iş, ücretin bir kısmının işsizlik sigortasından karşılandığı iş, az beceri isteyen iş veya korumalı işyerlerinde çalışmaları sağlanır (Birinci, Albayrak, 2017).

Yetişkin engelli bireyler için yaşadıkları evlerde devlet kanalı ile hemşirelik ve temizlik işleri için eleman temin edilmektedir. Ayrıca gerektiğinde günlük tedavi amaçlı merkezlere gidiş ve dönüşleri için yardımcı eleman ve maddi kaynak verilmektedir. Toplum bilinci ile gönüllülere az bir para karşılığında da ‘bigbrother’ sistemi ile de engellilere arkadaşlık etmeleri sağlanmaktadır. Yetişkin olmayan engelliler içinde; öncelikle kreş ve özel günlük bakım, okullarda kaynaştırma eğitimi ya da özel eğitim imkânları mevcuttur. Engelli çocuğa sahip olan aileler içinde bazı enstitülerde bakım hizmetleri bulunmaktadır. Ayrıca aileler için tartışma ve dayanışma grupları vardır. Engelli çocuğu evde bakmak isteyen ailelere devlet belirli bir para da ödemektedir (Birinci, Albayrak, 2017).

5.8. Danimarka

Danimarka; Avrupa Birliği geneline göre, sosyal harcamaları toplamı içinde engellilere ayrılan payın en yüksek olduğu ülke örneklerinin başında gelmektedir. Öte yandan Danimarka, Engellilere yönelik sosyal politika ve hizmetlerinde de engelli ailelerini de gözeten çeşitli nakit transferi ve doğrudan hizmet seçeneklerinin mevcut; gelir testi gibi ayrıştırma riski taşıyan koşulların zayıf olduğu; evrenselcilik ve eşitlik prensiplerinin benimsendiği bir model sunmaktadır. Bu ülkede, ulusal engellilik politikaları, engelliliğin çevresel etkenlerle beraber algılanması, engellilik durumu sonuçlarının telafisi ve engelli erişilebilirliğinde sektör sorumluluğu olmak üzere 3 temel prensibe dayandırılmaktadır (Dolu, 2019).

Engellilerin ayrı bir grup olarak sosyal politikaların hedefine girmesi, Danimarka’da refah devleti anlayışının yerleştiği ve güçlendirildiği 1950’li ve 1970’li yıllar arasında yapılan reformlarla asıl gelişimini göstermiştir. Engelli bakımı ve hizmetlerinin yasal çerçevesi ve organizasyonu, devletin çeşitli hayırseverlik ve engellilik kuruluşları idaresinde bulunan yardım ve hizmet kurumlarıyla (eğitim, mesleki gelişim, bakım vb. konularda) ortaklığını geliştirmesi ve engelli hizmetleri sorumluluğunun Sosyal İşler Bakanlığı tarafından üstlenilmeye başlanmasıyla şekillenmiştir. Bu dönemler engellilerin mesleki rehabilitasyonuna ilişkin ilk yasanın kabulünden (1960) engellilik ve hastalık ödeneği planlarının düzenlenmesine uzanan yeni süreçlere sahne olurken, engelliler için nakdi ve ayni desteklerin kapsamlı bir kamu sorumluluğuna dayandırıldığı ve yerel yönetimlerin öne çıktığı Danimarka’nın modern engellilik politikası sisteminin zeminini de hazırlamıştır. 1972 ve 1976 yıllarında yapılan sosyal reformlar ile sosyal politika sorumluluğu merkezi devletten yerel yönetimlere (belediyeler ve il idareleri) devredilerek, yerel yönetimler idaresinde bir sosyal güvenlik ve yardım mekanizması kurulmuştur. 1980’de ilk üyeleri Sosyal İşler Bakanlığı tarafından atanan ve engelli temsilcilerden oluşan Danimarka Engellilik Konseyi (The Danish Disability Council) kurularak, eşit yaşam koşulları ve engelli sorunları konularında engelli örgütleri ve merkezi devlet arasında bir diyalog başlatılması amaçlanmıştır. Danimarka Anayasası, engellilik temelli ayrımcılığın yasaklanmasına ilişkin özel bir hüküm bulundurmamaktadır. Engellilerin ayrımcılıktan korunması konusu, ulusal mevzuatta daha çok, iş hayatında eşit muamele ilkesi kapsamında ele alınmaktadır (Dolu, 2019).

Danimarka da Engellilerin belirli yaşam standardı ve gelir güvencesini sağlama amacıyla sunulan engelli maaşı, engelli çocuğuna bakan ebeveynler için gelir kaybını karşılama ödeneği, ağır derecede engelliliğin getirdiği ek masrafları karşılama ödeneği, evlerin makul düzenlemeleri için sağlanan ödenekler, erken emeklilik imkânları ve emekli maaşı gibi nakit transferi destekleri mevcuttur. Bunlar içinde en yaygın olan engelli maaşı (f0rtidspension), 40-64 yaş aralığındaki engelli kişilere, genel olarak gelir testi ve sosyal sigorta şartlarına tabi tutulmaksızın ödenmekte, ancak ödeme miktarı kişinin kendi düzenli geliri ya da partnerinin gelirine bağlı olarak azaltılabilmektedir. Engelli maaşı alma şartları Danimarka’da yasal ikameti olmak ve engelli kişinin kendi yaşamını destekleyecek çalışma yetisinin kalıcı olarak sınırlandırılmış durumda olmasıdır. 18-39 yaş arasındaki engelli kişiler, çalışma yetilerinin geliştirilemeyeceğinin Belediye tarafından değerlendirilmesi ve belgelendirilmesi halinde engelli maaşı talep edebilmektedir. 2013 yılında getirilen bir reform ile, 40 yaşın altındaki kişiler için engelli maaşı alma kriterleri sıkılaştırılmış, maaşa uygunluk değerlendirilmesi için engellinin en az bir rehabilitasyon programına katılım süreci zorunluluğu getirilmiştir. Yeni reform, son yıllarda engellilik politikaları alanında tartışılan, ‘nakit transferlerinin engellileri istihdam piyasasından uzaklaştırarak pasif bireyler haline getirme riskleri taşıdığı’ görüşlerine karşı olarak üretilmiştir. Aynı zamanda Danimarka, uzun yıllar AB ülkeleri arasında nakit transferi alan engelli oranının en yüksek olduğu örnek olduğundan, sosyal harcamalarda kısıtlamaya gidilmesi de amaçlanmıştır. Harcamalar bundan sonra nakit ödemeler yerine daha çok mesleki gelişimi destekleyecek programlara ve doğrudan hizmetlere yönlendirilme eğilimine girmiştir (Dolu, 2019).

Danimarka’da engellilere yönelik bakım politikaları, diğer sosyal politika alanlarında olduğu üzere yasama yoluyla çerçevesi oluşturulup yerel yönetimler tarafından uygulamaya konulmaktadır. Bakım desteği temel olarak Sosyal Hizmetler Yasası kapsamında düzenlenmekte, hizmetler ve nakit ödemeler formlarında sunulmaktadır. Sosyal Hizmetler Yasası’ndan hareketle formel bakıma ilişkin sunulan başlıca destekler, kişisel bakım ve yardım hizmeti, belediyelerce sağlanan konut destekleri, geçici süreli bakım desteği, koruyucu aile bakımı, sosyal faaliyet desteği, danışma ve refakatçi hizmetleri olarak sınıflandırılabilir. İsveç örneğindekine benzer türde ve çeşitlilikte bakım hizmetleri mevcut olup; yine İsveç’teki uygulamaya benzer biçimde hizmet temininde genel olarak gelir testi şartı aranmamakta, ihtiyaç temelli değerlendirmeler yapılmaktadır. Kişisel bakım ve yardım hizmeti (Personlighjlpogomsorg), günlük yaşam faaliyetlerini sürdürmede zorluk çeken, geçici ya da kalıcı herhangi türde engeli veya sosyal sorunu bulunan yetişkin kişilere belediyeler tarafından sağlanmakta ve finanse edilmektedir. İhtiyaç duyulan destek türü ve süresine göre kişisel asistan, evde günlük bakım ya da yemek servisleri sunulabilmektedir. İlgili destekler, hizmet formuyla Belediyeden temin edilebileceği gibi, kalıcı ve ağır derecede engeli olan kişilere kendilerinin bir bakım personeli işe alabilmesi için nakit transferi olarak da sağlanabilmektedir. Bu ödemeler “vatandaş kontrolünde kişisel bakım hizmeti desteği” (Borgerstyretpersonligassistance) olarak adlandırılmakta, haftalık 20 saatten fazla bakım desteği ihtiyacı duyan engellilere sunulmaktadır. Engelli kişi, yardım alacağı personeli kendisi seçebilmekte ve seçimi Belediye tarafından da onaylandıktan sonra taraflar arasında bir iş sözleşmesi gerçekleştirilmektedir (Dolu, 2019).

5.9. Slovakya

Slovakya bugün, toplam sosyal harcamaları içerisinde engellilere ayrılan payın, Avrupa Birliği ortalaması üzerinde seyrettiği ülkelerdendir. Bakım politikaları özelinde, gelir testi pek çok ayni ve nakdi destek için şart olarak aranıyor olsa da engellilerin bağımsızlığını destekleyecek önlemler (kişisel bakım asistanlığı sistemine geçilmesi, izole bakım kurumlarının kapanma ve dönüşüm süreçleri, bakım verenlere dinlenme ve tatil dönemi sağlayacak geçici bakım hizmetine başlanması, vb.), son yıllarda uluslararası alandaki iş birliklerinin de etkisiyle gelişim göstermeye devam etmektedir (Dolu, 2019).

Slovakya Anayasasının 38. maddesi, engellilerinin sağlık, mesleki eğitim, çalışma koşulları ve ilişkilerindeki haklarının özel koruma önlemlerine tabi olduğunu vurgulamış; ilgili alanlardaki koruma önlemleri farklı yasalarla da detaylandırılmıştır. 365/2004 Sayılı Belirli Alanlarda Eşit Muamele ve Ayrımcılığa Karşı Koruma Yasası 2. Bölümünde, eşit muamele ilkesinin engelliliğe dayalı ayrımcılığın yasaklanmasına bağlı olduğunu; daha önceki bir engellilik durumunun ya da engellilik belirtileri gösterme halinin hedef alınmasının da ayrımcılık kapsamına girdiğini kabul etmiştir. Ayrıca engellilerin istihdam alanında ayrımcılıktan korunmalarına ilişkin olarak, 311/2001 Sayılı İş Yasası’nda yer verilen temel prensipler arasında iş ilişkilerinde eşit muamele ve ayrımcılık yasağı ilkelerine yer verilmiş; Yasanın ilk maddesine göre de herkesin adil çalışma koşulları ve işsizlikten korunmak için istihdam edilme ve özgür çalışma tercihi yapma hakkına sahip olduğu; bu hakkın dezavantajlı sağlık durumu ya da engellilik temelli ayrımcılık ve sınırlama olmaksızın herkese ait olduğu benimsenmiştir. Yasa doğrultusunda işverenlere de engelli çalışanların işlerini yapmaları ve çalışmaya devam edebilmeleri için makul çalışma koşulları ve düzenlemeler kabul etmeleri gibi çeşitli yükümlülükler getirilmiştir. Slovakya’da engellilik politika ve hizmetlerinden sorumlu başlıca ulusal organ, Slovak Cumhuriyeti İstihdam, Sosyal İşler ve Aile Bakanlığı’dır (Ministerstvoprâce, sociâlnych veri a rodinySlovenskejrepubliky). 2007 yılında Slovakya’nın taraf olduğu ve 2010 yılı itibariyle resmi olarak mevzuata dahil edilen Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi hükümlerinin uygulama ve izlenme süreçleri de Bakanlığa bağlı Engellilerin Entegrasyonu Departmanı ile iş birliği içinde yürütülmektedir. Engellilerin eğitimi, çalışma hayatı, erişilebilirlik imkânları gibi çeşitli konularda ise eğitim, ekonomi, sağlık, kültür bakanlıkları gibi devletin farklı kurumları kendi alanlarına bağlı sorumluluklar üstlenmektedir. 2000’li yıllar itibariyle, kamu idaresi alanında görev ve yetkilerin giderek merkezden yerel nitelikli özerk yönetim organlarına dağılımını hedefleyen reform çalışmalarının öngörülmesiyle, sosyal hizmetler devletten (ulusal düzeyden) belediyeler ve bölge yönetimleri sorumluluğuna aktarılmaya başlanmıştır. Bu süreçte sosyal hizmetlerde yeni öncelik alanları belirlenmiş; sosyal dışlanmanın önlenmesi, bireylerin bağımsız yaşam sürdürmeleri ve topluma katılımlarının desteklenmesi, sağlıklı bir yaşam standardı ve temel gereksinimlerin karşılanması için gerekli koşulların sağlanması gibi konular artan önem kazanmıştır.  BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ne de uygun olarak Slovakya’da engellilerin sosyal korunması ve bağımsız yaşamını destekleyecek çeşitli yasal önlemler mevcuttur. Özellikle 2000’li yıllar itibariyle merkezden yerel yönetimlere sosyal hizmet sorumluluklarını aktaran kamu idaresi reformları ve yeni öncelik alanlarına uygun şekilde hızlandırılan yasama çalışmalarının sonucu olarak, engellilerin belirli yaşam düzenlemeleri ve alanlarında yaşamaya zorlanamayacağı prensibi kabul edilmiştir. 448/2008 Sayılı Sosyal Hizmetler Yasası, 6. Bölümünde engelli kişinin kendi evi, toplum temelli yerleşim yerleri, grup evleri ya da kimi durumlarda kurumlar dahil kendi istedikleri yaşam alanını ve sosyal hizmet türünü seçebilme hakkını güvence altına almıştır (Dolu, 2019).

Sosyal koruma kapsamında engellilerin düşük gelir seviyesi ve yaşam standardı risklerine karşı, 461/2003 Sayılı Sosyal Sigorta Yasası’nın 70 ve 73. Bölümlerinde yapılan düzenlemelere göre, çalışma yetisi %40 ve üzeri oranda sınırlandırılmış durumda olan sosyal sigortalı engelli kişiler, gelir testine tabi tutulmaksızın engelli maaşı alabilmektedir. Engellilik dereceleri %41-%70 arasında olanlar için ‘kısmi engellilik maaşı’, %70 ve üzeri için ise ‘tam engelli maaşı’ adları altında, değişen miktarlarda ödemeler yapılmaktadır. Çalışma yetisi %70 ve üzeri oranda sınırlı durumda olup, gerekli sigorta süreçlerini tamamlayamayan ve yeterli geliri bulunmayan, konut ödeneğine ya da çeşitli koruyucu ödeneklere ihtiyaç duyan engelli kişiler, standart engelli maaşı yerine maddi gereksinim yardımından (assistance in materialneed) yararlanabilmektedir. 417/2013 Sayılı Maddi Gereksinim Yardımı Yasası ile düzenlenmiş olan bu tip ödemeler, gelir ve mülk testlerine bağlı olarak yapılmakta, sosyal sigorta süreleri şartı aranmamaktadır. 2009 yılında yürürlüğe girmiş olan 447/2008 Sayılı Ağır Derecede Engellilik Masrafları İçin Nakit Transferleri Yasası, Dünya Sağlık Örgütü Sınıflandırmasına (International Classification of Functioning, Disabilityand Health- ICF) uygun olarak en az %50 oranında işlevsel sınırlılığı olan kişiler için, sosyal korunma ve bağımsızlıklarını sağlamak üzere ağır derecede engelliliğin getirdiği sosyal masraflarının karşılanmasını hedeflemiştir. Yasa bu doğrultuda engelli kişi ve ailesini destekleyecek kişisel bakım asistanı, özel beslenme, giyinme, hijyen, ev araç-gereçlerine ilişkin ek masraflar, kişisel motorlu araç, yerleşim yerlerinin engelliye yönelik makul düzenlenmesi, özel eğitimli destek köpeği (Görme engellilere yol göstermesi için özel olarak eğitilmiş rehber köpekler vb.) gibi hizmetlerin satın alınması için çeşitli ödenek tipleri sunmuştur (Dolu, 2019).

Slovakya’da engellilere yönelik bakım politika ve hizmetlerinin dayandığı başlıca yasal temelleri 448/2008 Sayılı Sosyal Hizmetler Yasası ve 447/2008 Sayılı Ağır Derecede Engellilik Masrafları İçin Nakit Transferleri Yasası oluşturmaktadır. Yasalar aracılığıyla engelli kişi ve bakım veren aile üyelerini desteklemek üzere evde bakım, günlük bakım merkezleri, geçici süreli bakım ya da kişisel bakım hizmeti için ödenekler ayrılması gibi toplum temelli seçenekler sunulurken; bir yandan geleneksel nitelikli bakım kurumları da Slovakya’da bugün kurumsuzlaştırma gündemine rağmen önemli ölçüde varlığını sürdürmektedir (Dolu, 2019).

5.10. Estonya

Estonya Cumhuriyeti Anayasası’nın 28. maddesi, engelli kişilerin ulusal hükümet ve yerel otoritelerin özel koruması altında olduğunu taahhüt etmiştir (TheConstitution of theRepublic of Estonia). Estonya’nın refah sistemi temelde, 1995 yılında kabul edilmiş olan Sosyal Yardım Yasası’na (Social Welfare Act) dayanmaktadır. Engellilerin rehabilitasyon, bakım, eğitim, erişilebilirlik gibi haklarının günümüzde başvurulan yasal temeli de Sosyal Yardım Yasası’nda oluşturulmuş, daha sonra 1999 yılında kabul edilen Engelliler İçin Sosyal Yardımlar Yasası ile detaylandırılarak, engellilere yönelik ödenekler ve sosyal hizmetlerin kapsam ve kriterleri sunulmuştur (Dolu, 2019).

Engellilere yönelik yasama ve politika süreçlerinin uygulanmasından sorumlu olan başlıca ulusal organ Sosyal İşler Bakanlığı’dır (Ministry of SocialAffairs of Estonia). Bakanlık, engelliler için stratejiler geliştirmekte ve ulusal düzeyde kaynak sağlamakta; aynı zamanda Estonya tarafından 2007 yılında imzalanmış olup 2012 yılında resmi olarak onaylanan Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin uygulanması ve bu süreçte farklı alanlardaki bakanlık, sorumlu organlar ve engellilerin sivil toplum örgütleriyle iş birliğine gidilmesiyle görevli olmaktadır. Bakanlık öncülüğünde kabul edilen strateji ve planlar doğrultusunda, engellilere yönelik sosyal hizmet ve olanakların sunumundan yerel yönetimler sorumlu olmaktadır. Engelliler için sosyal danışmanlık, ev içi yardım, yerleşim yeri, bakım ve ulaşım gibi hizmetler yerel yönetimler tarafından sağlanmaktadır. Emeklilik maaşları, engellilik ödenekleri ve diğer nakit transferlerinin, yerel makamlar aracılığıyla düzenlenmesinden ise Sosyal Güvenlik Kurulu sorumlu olmaktadır (Dolu, 2019).

Engellilerin bağımsız yaşamının desteklenmesi konusunda, Sosyal Yardım Yasası’nın 26. Maddesi, engellilerin fırsat eşitliği, aktif katılımı ve bağımsızlığını hedefleyen tedavi, eğitim, rehabilitasyon, mesleki eğitim, istihdam, ulaşım, kamu binalarına erişim, kişisel bakım hizmeti, sosyal hizmetler ve nakit transferi olanakları geliştirilmesini düzenlemiştir. Kurumsuzlaştırma ve mümkün olduğunca kendi ev ortamında alınabilecek hizmetleri yaygınlaştırmak üzere, 2014-2020 yılları arası dönem için ‘Özel Bakım Hizmetleri Geliştirilmesi Planı’ (‘Special Careand Welfare Development Plan for 2014 - 2020’) kabul edilerek, özellikle zihinsel engel ve hastalık sahibi kişilerin bağımsız yaşamına yönelik önlemler detaylandırılmıştır. Özel Bakım Hizmetleri Geliştirilmesi Planı’nın hayata geçirilmesi için Avrupa Sosyal Fonlarından 2014-2020 dönemini kapsamak üzere fon desteği alınmaktadır (Dolu, 2019).

Estonya da Engelli bakım konusunun başlıca yasal temelleri Sosyal Yardım Yasası ve Engelliler İçin Sosyal Yardımlar Yasası’na dayanmakta, yasalara ek olarak çeşitli ulusal eylem planları ve strateji belgelerinde de bakım düzenlemeleri ve hedeflerine yer verilmektedir. Bakım destekleri ulusal ve yerel düzey sorumluluğunda bölüştürülmüş; 2004 yılında sosyal refah gelişimini sağlama amaçlı yapılan reformlar sonucu Sosyal Yardım Yasası’nda yeniden düzenlemelere gidilerek, engellilerin bağımsız yaşamını destekleyecek sosyal hizmetler genişletilmiş ve sorumlulukları büyük oranda yerel yönetimlere (Belediyeler ve Şehir İdareleri) aktarılmıştır. Evde bakım ve yardım, sosyal danışmanlık, konut desteği, konut uyarlanmaları ve kişisel bakım hizmeti gibi destek türleri yerel yönetimlerin alanındayken; sosyal ve mesleki rehabilitasyon, teknik yardım araçları, engelli çocuk bakımı ve özel ihtiyaçların karşılanması ulusal düzeyde, yani merkezi devlet sorumluluğunda gerçekleştirilmektedir (Dolu, 2019).

5.11. Malta

Malta da Engellilerin yaşamını kolaylaştırma amaçlı uygulamalar, asıl olarak son 50 yılda artarak politika gündeminin parçası olabilmiş, öncesinde daha çok Katolik Kilisesi’ne bağlı hayır kurumları öncülüğünde yürütülmüştür. Engelliliğin tarihinde görüldüğü üzere, Malta’da da engelli kişiler uzunca bir süre toplumda ve dinsel çevrelerde, aileleri için onları da olumsuz etkileyecek bir ‘kötü şans’ olarak algılanmış; gözden uzak tutulmaları gerektiği anlayışıyla izole yaşamlar sürdürmüşlerdir. Özellikle 90’lı yıllarda engellilik temelli ayrımcılığın önlenmesinin yasalaştırılması konusundaki tartışmaların yaygınlaşmasıyla, 2000 yılının başında Fırsat Eşitliği Yasası (Equal Opportunuties Act) kabul edilmiş; böylece Malta’nın günümüz engellilik politikalarının en önemli temelleri inşa edilmiştir. Engellilik politikalarından sorumlu başlıca organ Aile, Çocuk Hakları ve Sosyal Dayanışma Bakanlığı’dır. Bakanlık bünyesinde engelli hakları ve hizmetleriyle ilgilenmek üzere kurulmuş iki temel departman Destek Ajansı (‘Support Agency’) ve Engelli Hakları Komisyonu (‘The Commission for the Rights of Personswith Disability’)’dur.  Malta Anayasası’nda engelliler doğrudan çalışamayan (çalışma yetisi sınırlı ya da olmayan) kişiler arasında kabul edilerek, eğitim ve mesleki eğitim imkânlarından yararlanma hakları tanınmıştır. Engellilik temelli ayrımcılık ya da diğer konularda belirli bir hükme yer verilmemiş, yalnızca diğer çalışamayan gruplar gibi sosyal destek ve korumaya tabi oldukları kabul edilmiştir. Engelli haklarına ilişkin olarak bugün Malta’nın en önemli ve kapsamlı yasalarından olan Fırsat Eşitliği Yasası (Equal Opportunuties Act), 2000 yılında yürürlüğe girmiş; engellilik temelli ayrımcı davranışlarla mücadeleyi, istihdam, eğitim, fiziksel erişilebilirlik, mal ve hizmetlerin temini, yerleşim ve sigorta alanlarında engellilere yönelik ayrımcılığın yasaklanmasını öngörmüştür (Dolu, 2019).

Engellilerin çalışma yetisinin sınırlı olduğu kabulüyle, belirli bir gelir ve yaşam düzeyini koruyabilmeleri için engelli maaşı ve iş hayatında yaşanan kaza ve yaralanmalar sonucu çalışamama durumunun telafisi için maluliyet maaşı gibi ödenek destekleri sağlanmaktadır. Sosyal Sigorta Yasası’nda (Chapter 318, Social Security Act 1987) düzenlenmiş olan engelli maaşı, yalnızca görme engelliler için 14 yaş itibariyle, diğer tüm engel türlerinde ise 16 yaş itibariyle ödenmeye başlamakta, prim katkısı aranmamakta ve gelir durumu testine bağlı tutulmaktadır.  Engelli maaşında kişinin çalışamama durumu dikkate alınırken, 2015 Bütçesi’nin kabulü itibariyle engelli kişinin hem çalışıp hem de engelli maaşından yararlanabilmesi uygulaması kabul edilmiştir (Dolu, 2019).

Malta’da engelli bireylerin bağımsız yaşamını destekleyecek toplum temelli bakım hizmetleri genel olarak, çoğunluğu Devlet tarafından olmak üzere, Kilise ve sivil toplum örgütlerinin de dahil olduğu üç temel aktör tarafından sunulmaktadır. Devlet destekli bakım hizmeti seçenekleri, özellikle 2000 yılında Fırsat Eşitliği Yasası’nın yürürlüğe girmesi ve 2003 yılında Devlete bağlı bir organ olarak Destek Ajansı’nın kurulmasıyla artmıştır. Bakıma ilişkin sunulan başlıca toplum temelli hizmetler, kişisel bakım hizmeti, toplu ya da tek kişilik konut destekleri, evde bakım ve yardım hizmeti ve günlük bakım merkezleridir. Bu hizmetlerinin düzenlenmesi ve sunumu ağırlıklı olarak Destek Ajansı sorumluluğundadır. Hem konut desteği alanlar hem de kendi ev veya aile ortamında yaşama imkânı olan engelli kişiler, evde bakım ve yardım hizmetlerinden de yararlanabilmektedir. Malta’da engelli bakımı özelinde yaygın nakit transferleri bulunmamakta, bakım desteği daha çok doğrudan hizmetler formuyla sunulmaktadır. Ancak kendi aile üyelerinden yatağa ya da tekerlekli sandalyeye bağlı durumdaki engelliye bakım veren ve asgari ücretin %60’ından fazla miktarda düzenli geliri bulunmayan kişilere ‘bakıcı maaşı’ (carer’spension) adı altında nakit transferi desteği sağlanmaktadır. Bakıcı maaşı daha önce yalnızca dul olan kadın ve erkek bakıcılara ödenirken, 2017 yılı itibariyle evli olanlar için de geçerli hale getirilmiştir. Ayrıca Sosyal Güvenlik Yasası, kendi kişisel bakım asistanını işe alan engelli kişilere, sosyal sigorta katkılarını ödemeleri sürecinde bazı muafiyet ve kolaylıklar getirmek üzere yeniden düzenlenmiştir (Dolu, 2019).

5.12. Amerika Birleşik Devletleri

Amerika’da engelli bireylerle ilgili ilk önemli yasa; 1975 yılında yürürlüğe giren 94-142 sayılı “Tüm Engelli Çocuklara Yönelik Eğitim Yasası”dır (Education for All Handicapped Children Act of 1975)” yasasıdır. Yasa engelli çocukların kısmen de olsa kamu eğitimine girmelerini sağlamış ve o yıl ülkedeki sekiz milyon engelli çocuğun sadece yarısı gelişim ihtiyaçlarına uygun bir eğitim görmüştür. Yasa ile beraber hem devlet hem de ulusal düzeyde alınan önleyici ve adli eylemlerle eğitim sisteminde bir miktar ilerleme kaydedilse de engelli çocuklar için eşit ve eksiksiz bir eğitim sistemi oluşturulamamıştır. Amerika’da 1990 yılında 101-336 sayı numarası ile “Engelli Amerikalılar Yasası (Americans with Disabilities Act, ADA)” yürürlüğe girmiştir. Yasal barınma, eğitim, ulaşım, iletişim, sağlık hizmetleri ve kamu hizmetlerine erişim gibi kritik alanlarda içermektedir.  Engelli Bireylerin Eğitim Yasası (Individuals with Disabilities Education Act, IDEA) 2004 yılında 108-446 sayı numarası ile yürürlüğe girmiştir. Yasa engelli bireyler için fırsat eşitliği, topluma tam katılımının sağlanması, eğitim sonuçlarının iyileştirilmesi, bağımsız yaşama ve ekonomik özgürlük sağlamaya yönelik olarak ulusal politikanın temel bir unsuru olarak tasarlanmıştır. “Engelli Amerikalılar Değişiklikler Yasası (ADA, Amendments Act of 2008)” 2008 yılında 110-325 sayı numarası ile yürürlüğe girmiştir. Yasa özellikle, bir önceki yasada yer alan Engelliliğin Tanımı (sec 3) ve Engelliliğin Esasları ve Ayrımcılık (sec 5), bölümlerini daha detaylı olarak ele almış ve genel olarak da engelli bireylerin toplum içerisinde daha çok yer almasına yönelik düzenlemelere yer vermiştir (Tellioğlu, 2019).

ABD’de sosyal koruma üç araçla sağlanmaktadır. Birincisi; sosyal güvenlik ve yaşlılara yönelik sağlık hizmetleri ikincisi; işsizlik ve işçi tazminatı üçüncüsü ise; sosyal yardım diye tanımlayabileceğimiz, yoksullukla mücadele veya gelir ve malvarlığı testine dayalı refah programları.  federal programdan oluşan sosyal yardımlar düşük gelirlilere yönelik nakit para, yiyecek, barınma, sağlık, sosyal hizmetler, eğitimi kapsamaktadır. Yardımlar katkı payı ödenmesini gerektirmemektedir (Aktaş Asuman. Sosyal Dışlanma Bağlamında Sosyal Yardımlar Ve Karşılaştırmalı Politika Önerileri. Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Uzmanlık Tezi, Nisan, 2014- Ankara).

1974 yılında yürürlüğe giren Tamamlayıcı Güvence Geliri programı Sosyal Güvenlik İdaresi tarafından yürütülmektedir. Yardım temelde 65 yaş üzeri yaşlılara ve engellilere verilmektedir. Program iki bölümden oluşmaktadır: federal program ve federal ödemelere ek eyalet programı. Yardımlar ulusal düzeyde belirlenmektedir ki kişi nerede yaşarsa yaşasın yardıma hak kazandığında aynı asgari miktarı alabilmektedir. Tamamlayıcı Güvenlik Gelirine hak kazanabilmek için vatandaşlık, gelir düzeyi, mali kaynaklar ve engel durumu dikkate alınmaktadır. Yoksul ailelere yapılan gıda yardımında eğer ailede engelli varsa, ailenin aylık brüt geliri değil, net geliri dikkate alınır. ABD’de barınma yardımı altında kira yardımı, konut tadilatı, kredi yardımı verilmektedir. Hanenin kaç kişiden oluştuğu, geliri, vatandaşlık ve göçmenlik, hanede yaşlı, engelli olup olmadığı gibi hususlar değerlendirildikten sonra yardıma hak kazanıp kazanılmadığı belirlenmektedir. Ayrıca, ülkede en büyük sorunlardan birini teşkil eden evsizler için de yardım programı yürütülmektedir. Barınma + Bakım programı olarak düzenlenen bu program fiziksel veya zihinsel bir engeli olan alkol veya madde bağımlısı olan evsizlere ve ailesi insani koşullar dışında parklarda, terk edilmiş binalarda yaşayanlara barınma ve uzun süreli sosyal hizmet sağlama hedefi gütmektedir. Amerika’da ekonomik yaşlı, engelli veya çalışan yoksulların ve bilhassa evsizlerin kalabildiği tek odalı hostel tipi daireler için yardım programı düzenlenmektedir. Bu yerler kiralanıp rehabilitasyon yeri olarak kullanılabilmektedir. Bu amaçlı otellere 10 yıllık yardım sağlanmaktadır. Yardıma hak kazanabilmek için bu otellerde ortalama 3.000 dolarlık rehabilitasyon hizmetinin ve barınma koşullarının sağlanması gerekmektedir. Son olarak düşük gelirli hanelerin ısıtma, soğutma gibi enerjilerine ilişkin harcamalarının bir kısmı sosyal yardım olarak sağlanmaktadır (Aktaş, 2014).

Bu yazının hacmi düşünülenin ötesinde genişlemiş olduğundan yazının 2 bölüme ayrılması uygun görüldü. Birinci bölümde, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD’de engellilere yönelik sosyal yardımlar ve bakım politikalarına ve bu politikaların dayanağını oluşturan düzenlemelere değinilmiştir. Yazının ikinci bölümünde ise, Türkiye’de uygulanan sosyal yardım ve bakım politikaları ve bu politikaların dayanağını oluşturan yasal düzenlemelere değinildikten sonra, bu bölümde incelenen çeşitli AB ülkeleri ve Avrupa ülkeleri ile ABD’nin engellilere yönelik sosyal politikalarıyla Türkiye’deki durum karşılaştırılarak değerlendirilecektir. Son olarak, Engellilerin haklarını ve onurunu güçlendiren ve koruyan kapsamlı politikaların özelliklerinden söz edilecektir. Ayrıca, yazının her 2 bölümünü de kapsayan genişçe bir kaynakça eklenecektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

 

AKTAŞ, Asuman. Sosyal Dışlanma Bağlamında Sosyal Yardımlar Ve Karşılaştırmalı Politika Önerileri. Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler ve Yurtdışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Uzmanlık Tezi, Nisan, 2014- ANKARA

ALPER, Yusuf. 5.Bölüm: “Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar”. Sosyal Politika. 1.baskı, Anadolu Ü.Yayınları, Mayıs 2016 ESKİŞEHİR

BEDIR, Eyüp, 1.Bölüm: “Sosyal Politikaya İlişkin Genel Bilgiler ve Sosyal Politikanın Araçları”, “Sosyal Politika”, 1.baskı, Anadolu Ü. Yayınları, Mayıs 2016 ESKİŞEHİR

BENZER, Ekrem. ”Türkiye Ve Almanya’da Engelli Haklarına İlişkin Yasal Düzenlemeler Ve Uluslar Arası Hukuk”.  Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, DIYARBAKIR, 2017

BIRINCI, Mehmet-ALBAYRAK, Tümerkan Elvan. Sosyal Devlet Modelleri: Sosyal Demokrat Model, İsveç – Norveç Örneği.  Sosyal Çalışma Dergisi. 2017, Cilt: 1, Sayı: 1, 64-100

ÇAKAR, Elif. Türkiye Ve Bazı Yabancı Ülkelerde Özürlülere Sağlanan Avantajlar: Vergi Düzenlemeleri İle Ekonomik Ve Sosyal Düzenlemeler, Belge, Yıl:10, Sayı:112, Nisan, 2007

ÇIĞLIN, Turgut. Sosyal Demokrat Refah Devletlerinin Engellilere Yönelik Sosyal Politikaları: İsveç Örneği. AUSBD, 2021; 4(8): 129-152

ÇINARLI, Serkan. “Kamu Hizmetlerinin Yürütülmesinde Engelli Hakları” Doktora tezi, Kamu Hukuku Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2008 İZMIR

ÇİTİL, Mahmut,-KÜRŞAT, Muhammet. Türkiye’de Engelli Hakları Ve Engelliler Hukukunun Durumu. TAAD, Yıl:9, Sayı:35 Temmuz 2018

DEMİ,R Fevzi. “Anayasa Hukukuna Giriş Genel Esaslar ve Türk Anayasa Hukuku”. 6. Baskı, Anadolu Matbaacılık, 2005, İZMIR

DOLU, Ekin. AB Ülkelerinde ve Türkiye’de Engellilere Yönelik Bakım Politikaları ve Uygulamaları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Sosyal Politika Ve Sosyal Hizmetler Yüksek Lisans Programı, Yüksek Lisans Tezi.  İSTANBUL, 2019

 

ERCAN, Hüseyin-KÜÇÜKOĞLU, Mahmut. Norveç’te Refah Devletinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, Yıl: 9, Cilt:11, Sayı:18, Haziran 2019

GÖZÜBÜYÜK, A.Şeref. “Anayasa Hukuku”, 2. Baskı, 1989, ANKARA

GÖKÇEOĞLU, Balcı Şebnem. “Sosyal Dışlanma Kavramı Bağlamında Engellilerin Sosyal Güvenlikten Dışlanması”.  Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, sayı:2009/2 dosya Konusu;”Özürlü Haklarına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, 2009 İSTANBUL

GÜLLÜPINAR, Fuat. 5.Bölüm:”Devlet ve Sınıf: Refah Toplumu, Sosyal Devlet ve Sosyal Politika”. “Toplumsal Tabakalaşma ve Eşitsizlik”. 4.baskı, Anadolu Ü. Yayınları, Ağustos 2015 ESKIŞEHIR

KARKINER, Nadide. 3.Bölüm:”Türkiye'de Aile Kurumu ve Nüfusla İlgili Sorunlar”. “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, 3.baskı,  Anadolu Ü. Yayınları, Mayıs 2014 ESKIŞEHIR

ÖZBUDUN, Sibel. “Bir Ayrımcılık Aracı ve Tarzı Olarak Yoksulluk”. Felsefelogos, 2006/1, s. 69; Ayrıca bkz. Chossudovsky, Michel. Yoksulluğun Küreselleşmesi: IMF ve Dünya Bankası Reformlarının İçyüzü, Çiviyazıları, 1999 İSTANBUL

REÇBER,  Bircan. Fransa’da Sosyal Yardimlar. International Journal of Social Inquiry Cilt / Volume 12 Sayı / Issue 1 2019 ss/pp. 239-260

SEZER, Osman. 2022 Sayılı Kanunun Sosyal Hukuk Devleti İlkesi Bağlamında Engelliler Yönünden Genel Bir Değerlendirmesi, www.gozevhukuk.org.tr-Yazılarımız | Görevhukuk – Görme Engelli Evrensel Hukukçular Derneği, 2021

TELLİOĞLU, Salih. Avrupa Birliği (AB)’nin Ve Bazı Gelişmiş Ülkelerin Engellilere Yönelik Sosyal Politikaları Ve Sosyal Hizmetleri. Sosyal Bilimler Dergisi / TheJournal of SocialSciences Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 34, Şubat 2019, s. 166-182

 

TOKOL, Aysen. 6.Bölüm: “Sosyal Dışlanma ve Ayrımcılık”. Sosyal Politika. 1.baskı, Anadolu Ü. Yayınları, Mayıs 2016 ESKİŞEHİR

TOKOL, Aysen.7.Bölüm:”Özel Olarak Korunması Gereken Gruplar (Dezavantajlı Gruplar) .Sosyal Politika. 1.baskı, Anadolu Ü. Yayınları, Mayıs 2016 ESKİŞEHİR

Dünya Sağlık Örgüt. Dünya Engellilik Raporu, https://static.ohu.edu.tr › media › portallar › duyurular.PDF

BM Engelli Hakları Sözleşmesi, https://www.ailevecalisma.gov.tr ›eyhgm › mevzuat