Bağımsız Yaşama Hakkı (Gizem TANAY AKSAÇ)

Çar, 08/10/2022 - 19:18 tarihinde GörevHukukYönetici tarafından gönderildi

 

 

BAĞIMSIZ YAŞAMA HAKKI

 

        Gizem Tanay Aksaç

 

İÇİNDEKİLER

Giriş

A-Engelli Bireyler Açısından Bağımsız Yaşam

B-Bir İnsan Hakkı Olarak Bağımsız Yaşam

1-BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme md.19

2- Bağımsız Yaşama ve Topluma Dahil Olma Hakkının  Diğer İlke ve Haklar İle İlişkisi

C- Türkiye’de Hakkın Kullanımı  Önündeki Bariyerler

Sonuç

Kaynakça

 

Engelli kişiler uzun zamandır toplumla ilişkileri kesilmiş bir şekilde, çok sayıda insanın yaşadığı kurumlarda ya da evlerinin arka odalarında yalıtılmış hayatlar yaşamak zorunda bırakılmışlardır.

İronik bir biçimde, bu durum çoğu kez iyi niyetle, hayır yapmak adına, bakım ve refah ya da tıbbi rehabilitasyon sağlamak adına ortaya çıkar. Zaman içinde sözkonusu durum toplumlarımızın engelli kişilere karşı geleneksel yaklaşımı haline gelmiştir. Bu yaklaşımın gerçek sonucu, bugün Avrupalılarının önemli bir bölümünün onurlarından ve temel insan haklarından yoksun olarak yaşamasıdır[1].”,

 

 

 

 

GİRİŞ

 

Engelli   bireylerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakları, engelli bireylerin özne olduğunun, kimseye bağımlı olmadıklarının, toplumun diğer kişiler gibi bir parçası olduklarının, kendi haklarında tıpkı diğerleri gibi karar alabileceklerinin kabul edilmesi demektir. Tüm bunların gerçekleşmesi ise, insan hakları temelli engellilik anlayışının yaşamın her anına işlemesi anlamını taşır.

Bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkının toplum tarafından çok iyi tananan bir hak olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun elbette, sosyolojik, hukuksal, toplumsal  birçok nedeni bulunmaktadır.

Gözlemlenilen kadarıyla belki de, bu hakkın az tanınır veya uygulanabilir olmasının önemli nedenlerinden birinin; ne yazık ki halen tam olarak terk edilemeyen tıbbi yaklaşım ve bu yaklaşımın kara bir gölgesi olan engelli bireylerin topluma dahil olamayacağı, yardıma muhtaç ve bu nedenle temelinin bağımlılığa dayandığı bakım ilişkisinin birer nesneleri olduğu basmakalıbıdır.

Oysa ki; uluslararası insan hakları hukukuna baktığımızda, “bağımsız yaşama ve topluma dahil olma” hakkının  kökleşmiş olduğunu söyleyebiliriz. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 29. Maddesinde, bireyin kişisel gelişimi ile toplumun bir parçası olmanın birbirine bağlılığına işaret edilmekte, herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri bulunduğu ifade edilmektedir[2].

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yanı sıra, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile güvence altına alınan serbestçe hareket etme hakkı ve seyahat özgürlüğü ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile düzenlenen  uygun giyinme, yemek ve barınmayı da  içeren yaşama standardı hakkı çalışmanın konusunu oluşturan “bağımsız yaşama ve topluma dahil olma” hakkının içeriğiyle belli noktalarda örtüşmektedir.

Hukuki temelinin diğer insan hakları metinleri olduğu kabul edilen bu hakkın toplumsal bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması ise;  1960'lı yılların Amerika'sında yaşanan olaylara dayanmaktadır., California’da okumak istediği üniversite yönetimi tarafından kendisinin üniversiteye gitmek için “çok sakat” olduğu  ifade edilen Ed Roberts, üniversitedeki fiziksel ve kurumsal engellere/ayrımcılığa  karşı bir direniş başlatmıştır. Diğer fiziksel engelli bireylerin  desteğini de alan Roberts, üniversite eğitimine tam katılımlarının önündeki engellerin kaldırılması için çalışan bir grubun kurulmasını sağlamıştır. Bu grup, daha sonra  1972 yılında, engellilere yönelik fırsat eşitliğini ve toplumsal yaşama tam katılımlarını sağlamak için faaliyet gösteren ve engellilerin yönettiği Bağımsız Yaşam Merkezi'ni de kuran kişilerdir. Yaşanan bu gelişmeler  birçok farklı ülkede  engellilerin bağımsız yaşam ve topluma  dahil olma hakları için girişimlerde bulunulmasına ve ülkelerin yönetim biçimlerine uygun bağımsız Yaşam Merkezleri kurulmasına zemin hazırlamıştır[3]

Bağımsız ve kapsayıcı yaşamın, tarihsel olarak engelli kişilerin evrensel tasarım prensiplerine uygun kişisel destek ve sosyal tesisler gibi farklı türden destekler sağlayarak nasıl yaşamak istediklerini kontrol altına alma iddialarından ortaya çıktığı  kabul edilmektedir[4].

Gelinen noktada ise, engelli bireylerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakları, Birleşmiş Milletler tararfından uluslararası bir sözleşme ile düzenlenmiş ve iç hukukumuz açısından da yürürlüğe girmiştir.

Çalışmada, BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ile güvence altına alınan “bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı” genel hatlarıyla incelenecek ve iç hukukumuzdaki yansımaları üzerinde durulacaktır.

 

A-ENGELLİ BİREYLER AÇISINDAN BAĞIMSIZ YAŞAM

 

Bağımsız Yaşam, engellilerin kendi kaderlerini tayin etme, fırsatlardan eşit yararlanma ve saygınlıklarını korumaları gerekliliğini savunan bir felsefe ve harekettir. Bağımsız Yaşam, her şeyi engelli bireyin kendisinin yapmak istediği ve kimseye ihtiyaç duymadığı veya yalnız yaşamak istediği anlamına gelmez[5].  

Bağımsız yaşama kişinin özerkliği ve özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır ve her zaman tek başına yaşamak anlamına gelmez. Aynı zamanda, bütün günlük faaliyetleri kendi başında yapabilme kabiliyeti olarak yorumlanmamalıdır. Daha ziyade, insan onuru ve bireysel özerkliğe saygı çerçevesinde seçim ve kontrol özgürlüğü olarak görülmelidir[6].

       Bağımsız yaşam hakkını kullanabilen engelli bireyler, hayatın her anında, diğer bireylerin sahip  olduklarının belki de farkında bile olmadıkları “seçim ve kontrol” imkanına; yani  hayatlarını kontrol edebilme ve hayatlarıyla ilgili seçim yapabilme olanağına sahip olabilmektedirler.    

Engelli bireylerin, toplumun diğer kesimleri gibi “kendi istek ve ihtiyaçlarını en iyi bilen[7]”  bireyler olduğunun kabulü ve bu nedenle hayatlarıyla ilgili kararları kendilerinin alabilmesi  hakkın özü olarak ifade edilebilir. Kabul etmek gerekir ki; toplum içinde yaşayan bireylerin yalnızca kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda, herhangi bir bariyere maruz kalmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri oldukça zordur. Ekonomik, dinsel, ırksal, toplumsal, biyolojik, ekolojik  birçok faktör bireylerin  yaşamını etkilemektedir. Ancak, bağımsız yaşam olarak ifade edilen, bireylerin  yalnızca engelli olmaları nedeniyle yani engellilik temelinde bir ayrımcılığa maruz kalmaları sonucunda, hayatlarıyla ilgili karar almalarının engellenmesinin veya seçeneğe sahip olmamalarının  ortadan kaldırılmasıdır.  

Özetle, bağımsız yaşam, insan hakları temelli engellilik politikalarının hayattaki görünümüdür ve

Engellilerin, nerede yaşayacağı, kiminle yaşayacağı ve nasıl yaşayacağı  gibi kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmalarını sağlayan çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle mümkündür[8].

Fırsat eşitliği temelinde sunulan erişilebilir hizmetler, engelli bireylerin topluma dahil olmalarını desteklemektedir. Bağımsız yaşam, fiziki çevrenin ve ulaşım araçlarının yanı sıra engelli  bireylerin kişisel destek  hizmetlerine de erişebilmesini gerektirir.  Destek gereksinimlerinin seviyesine bakılmaksızın tüm engelli bireylerin bağımsız yaşama hakkı olduğunu belirtmek gerekir[9].

          Engelli bireyler, diğer kişilerle birlikte yaşama, aynı toplu taşıma araçlarını kullanma, aynı okullarda okuma, aynı iş imkanlarına erişebilme hakkına sahip oldukları gibi[10]; sabah kaçta kalkacaklarına, ne yiyeceklerine, ne giyeceklerine, hastalık durumunda doktora gitmek isteyip, istemedikleri  konularında da karar verme yetkisine sahip olmalıdırlar. Çünkü, engelli bireyler de toplumun bir parçası ve insan çeşitliliğinin bir görünümüdürler.

Bağımsız Yaşam, öncelikle  Engelli bireylerin destek mekanizmaları hakkında erişilebilir bilgiye sahip  olmalarını gerektirir. Elde edilen bilgilerin verimli olarak nasıl kullanılabileceğine ilişkin ise,  diğer engelli bireylerin desteğine-akran desteği- gereksinim bulunmaktadır. Elbette bağımsız yaşam,engelli bireylerin erişilebilir barınmaya, kendilerine destek olacak donanıma, kişisel asistana / Desteğe, toplu taşıma araçlarına ve ulaşıma ilişkin bilgilere  erişimi ve bir bütün olarak fiziki çevrenin erişilebilir olmasını , son olarak ise, ayrımcı sistem, uygulamalar veya tutumlardan kaynaklanan her tür engelin ortadan kaldırılmasını kapsar[11].

“Görüldüğü üzere, seçim, kontrol, özgürlük, eşitlik” bağımsız yaşamın vazgeçilmez ilkeleridir.  Bağımsız Yaşam hareketinin temel amacı, engellilerin, yardım ve bakım nesnesi olarak görülen statülerini; eşit haklara sahip özne   olarak değiştirmektir. Bağımsız yaşamın odağı güçlendirmektir.

Engelli bireylerin hayatlarıyla ilgili kararları bağımsız ve özerk olarak alabilmeleri için ihtiyaç duyduklarında desteklenmelerini öngören Sosyal bir engellilik modeline dayanmaktadır[12].

Bu destek, bağımsız yaşam merkezleri, kişisel destek sistemi gibi  çeşitli araçların sağlanmasını   içermelidir.

Engelli bireylerin, ihtiyaç duyulan desteğin sağlanması ile,  tıpkı diğer bireyler gibi   hayatlarıyla ilgili  kontrol ve seçim  hakkına  sahip olabileceklerini savunan “bağımsız yaşam merkezleri”, engelli bireylerin toplumun diğer bireyleri gibi özerk olabileceklerini vurgulamaktadır.

Dolayısıyla, bu hakkın tam ve eşit olarak kullanılabilmesi ile engelli bireyler  kendi hayatlarını etkileyecek konularda  seçimlerini bağımsız yapabilme olanağına sahip olacaklardır[13].

Bağımsız yaşama hakkının kullanılabilmesinin  bir diğer etkili aracı kişisel destek sistemidir.  Kişisel desteğin niteliği kültürel olarak farklılık gösterebilmektedir. engelli bireye fiziksel ya da sosyal  olarak destek sağlayan ücretli bir kişinin görevlendirilmesiyle aile, arkadaş ya da meslektaş gibi resmi olmayan destek ağlarına bağımlı olmadan, engelli bireyin  ev, okul ya da diğer sosyal ortamlarda toplumsal  yaşama tam ve etkili katılımlarını  sağlamaktadır. Kişisel destek veren birey, engellilere, giyinme, yemek yeme, kişisel bakım ihtiyaçlarının karşılanması noktasında destek verdiği gibi, aynı zamanda diğer bireylerle iletişim kurmak gibi sosyal hayatta da ihtiyaç duyulan ve engelli birey tarafından belirlenen miktar ve  şekilde destek olmaktadır. Kişisel destek sisteminin etkin  işletilmesi sonucunda, engelli bireyler bağımsız birer özne olarak, evlilik, ebeveynlik, çalışma ve    vatandaşlığın getirdiği toplumsal rolleri de üstlenebilmektedirler[14].

Kişisel destek, engelli kişi odaklı ve onun tarafından yönlendirilen engelli kişiye uygun insan desteğini ifade eder ve bir bağımsız yaşama aracıdır. Ancak, engelli bireyin özerkliğinin ve self-kontrolünün bulunmadığı kişisel yardım konsepti, bağımsız yaşama aracı olamaz[15].    

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg tarafından  2012 yılında hazırlatılan “Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı, Sorun Belgesi” de aynı yönde tespitte bulunarak;son birkaç onyıldır, sonunda konuya ilişkin bir zihniyet değişiminin başladığını, engelli bireylerin toplum içinde yaşamalarının ve topluma katkıda bulunmalarının önündeki engellerin kaldırılması için toplumlarda kolektif olarak harekete geçme ihtiyacının tanındığını ve bu yeni yaklaşımın engellileri kendi hayatlarının öznesi ve herkesle aynı şekilde insan haklarının sahibi olarak gördüğü ifade edilmiştir.

 

B-BİR İNSAN HAKKI OLARAK BAĞIMSIZ  YAŞAM

 

1-BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme; md.19:

 

“engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik etmek, korumak ve sağlamak ve doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirme” amacıyla hazırlanan BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ve diğer denetim mekanizmalarının yanı sıra Engelli Hakları Komitesi’ne bireysel başvuru hakkını da düzenleyen Ek İhtiyari Protokol, Türkiye tarafından onaylanmış ve usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiştir.

Sözleşme, yeni bir hak ortaya koymamış, engelli bireylerin insan haklarını kullanabilmeleri için alınması gereken özel önlemleri taraf devletlerin neredeyse yorumlamasına imkan bırakmayacak şekilde, ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir.

“Bağımsız yaşama ve topluma dahil olma” hakkı 19. Maddede düzenlenmiş olan, Sözleşme’nin      engelli bireylerin özerkliğine vurgu yapan spesifik maddelerinden biridir.

Madde;

“Bu Sözleşmeye taraf Devletler, tüm engellilerin diğerleriyle eşit seçeneklere sahip olarak toplum içinde yaşama hakkına sahip olduğunu kabul etmektedir ve engellilerin bu haktan tam olarak yararlanmalarını ve topluma tam dahil olmalarını ve katılmalarını kolaylaştırmak için, aşağıdakiler de dahil olmak üzere etkili ve gerekli tedbirleri alacaktır:

(a) Engelliler, diğerleriyle eşit bir şekilde ikametgahlarını ve nerede ve kiminle yaşayacaklarını seçme imkanına sahiptirler ve özel bir yaşama düzenine zorlanamazlar;  

(b) Engellilerin, kişisel destek dahil olmak üzere, toplum içinde yaşamak ve topluma dahil olmak için ihtiyaç duydukları, konut içi, kurum içi ve diğer toplumsal destek hizmetlerine erişimi sağlanmalı ve engellilerin toplumdan tecriti ve ayrı tutulması önlenmeli;

(c) Genel kamuya yönelik hizmet ve tesisler, engellilere eşit şekilde açık olmalı ve ihtiyaçlarına yanıt verebilmelidir.” Şeklinde düzenlenmiştir.

Bağımsız yaşam, engelli bireylere hayatlarını seçme ve kontrol etme ve yaşamlarıyla ilgili tüm kararları almalarını sağlamak için gerekli tüm araçların sağlanması anlamına gelir. Kişisel özerklik ve kendi kaderini tayin hakkı, ulaşım, bilgi, iletişim ve kişisel yardım, ikamet yeri, günlük rutin, alışkanlıklar, iyi istihdam, bireysel ilişkiler, kıyafetler, beslenme, hijyen ve sağlık hizmetleri, dini faaliyetler, kültürel faaliyetler ve cinsel ve üreme haklarının tümünü içeren bağımsız yaşamanın temelini oluşturur. Bu faaliyetler kişinin kimliğinin ve kişiliğinin gelişimi ile bağlantılıdır: nerede ve kimle yaşadığımız, ne yemek yediğimiz, erken veya geç uyumayı, içeride ya da dışarda olmayı, masanın üzerinde masa örtüsü ve mumlar koymayı, evcil hayvan ya da müzik dinlemeyi sevmemiz gibi[16]. Yani, bağımsız yaşam, hayatın ta kendisidir.

Topluma dahil olmak ise; sosyal yaşama ve halka sunulan hizmetlerin tümüne erişimi, engellilerin tam olarak dâhil edilmesini ve sosyal hayatın her alanına katılmalarını sağlamak için sunulan hizmetleri desteklemeyi içerir. Bu hizmetler, diğerlerinin yanı sıra konut, ulaşım, alışveriş, eğitim, istihdam, dinlence aktiviteleri ve sosyal medya da dâhil olmak üzere halka sunulan diğer tüm imkân ve hizmetlerle ilişkilendirilebilir. Aynı zamanda bu hak, toplumdaki siyasi ve kültürel yaşama, halka açık toplantılar, spor karşılaşmaları, kültürel ve dini bayramlar ve engelli kişinin katılmak istediği diğer etkinliklerle ilgili tüm hizmet ve organizasyonlara erişim hakkını içermektedir[17].

“Bağımsız yaşama” ve”topluma dahil olma” kavramlarının tanımlarından da  anlaşılacağı üzere,  bu hakka ilişkin kritik kavramın “seçme hakkı” olduğu ve bu seçme hakkının etkin kullanılabilmesi için gerekli altyapının oluşturulması gerektiği  görülmektedir.

Engelli bireyler, diğer kişilerle eşit şekilde; nerede ve kiminle yaşayacakları konularında da seçme hakkına sahip olmalıdırlar. Belli bir yaşama düzeninde yaşamak zorunda kalmamalıdırlar. Bunun sağlanması için de, seçimlerinin herkesin seçimi ile aynı değere sahip olduğunun kavranması bir ön şarttır[18]. 19. madde, engelli bireylerin, bağımsız yaşam felsefesine uygun olarak, yaşamlarını seçme ve kontrol etme özgürlüklerini tanımaktadır. Ayrıca, hakkın süjesi ve aynı zamanda hakkın sahibinin engelli bireyler  olduğunu vurgular. Belirtilmesi gereken önemli bir husus ise, maddenin açıkça engelli olan herkesi kapsadığı ve ne hukuki ehliyetinden tam veya sınırlı yoksunluk, ne de herhangi bir derecede destek ihtiyacı engelli bireylerin bağımsızlık ve bağımsız yaşama hakkını reddetmek veya sınırlamak için yeterlidir. Komite, maddenin uygulanabilmesi için, engelliliğin türünden bağımsız olarak hukuki ehliyet sahibi olma hakkını sağlamanın standart asgari destek seviyesi olarak belirlemektedir[19].

          Maddede özel olarak vurgulanan husus, hiç kimsenin engelli  olması nedeniyle, tercih  etmediği bir yaşama zorlanamayacağı ve herkes gibi engelli bireyleerin de nerede, kiminle ve nasıl yaşayacaklarının kendi seçim ve kontrolünde olması gerekliliğidir.

Yani, Sözleşme’nin genelinde vurgulanan ve 19. maddede de yapılan özel düzenleme ile, toplu yaşanılan ve özellikle engelli bireylerin  rızaları dışında kalmak zorunda bırakıldıkları kurumların insan haklarına  aykırılık taşıdığı ve yalnızca bağımsız yaşama ve topluma dahil olma haklarının değil, aynı zamanda bazı durumlarda yaşam, işkence yasağı gibi haklarının da ihlal edilmesine ve    bireylerin şiddet, sömürü ve istismara maruz kalabilmesine yol açtığı görülmektedir.

Konuya ilişkin, AİHM, bir kurumda yaşamanın özgürlük hakkının ihlali olabileceğine ilişkin vermiş olduğu Stanev/ Bulgaristan   kararında; Mahkeme, başvurucunun toplumdan yalıtılmasını ve topluma olan uzaklığını, kurumun belli bir disiplin rejimine tabi olmasını, başvurucunun kurumdan geçici olarak ayrılmasına dair kuralları, gündelik hayatta seçme hakkı olmamasını ve anlamlı ilişkiler geliştirme fırsatından yoksun kalmasını gözönüne almıştır[20].

Elbette, Sözleşme ile güvence altına alınan hakların ihlalinin yalnızca kalabalık ve kapalı kurumlarda değil; izolasyonn ve tecritin aile konutunda veya grup evi olarak tabir edebileceğimiz birkaç kişilik kurumlarda da meydana gelebileceği riski gözardı edilmemelidir.

Burada bahsedilen “kurum” kavramı belli bir bina türüyle ilgili değil, seçim ve kontrolden yoksun bırakılmakla ilgilidir[21]. Küçük grup evleri ve özel konutlarında yaşayan engelli bireyler bile, asistanı zorunlu olarak paylaşma, kimden yardım alınacağı üzerinde hiç veya sınırlı etkiye sahip olma; toplumdaki bağımsız yaşamdan izolasyon ve ayrışma; günlük kararlar üzerinde kontrol eksikliği; kiminle yaşayacağına dair seçimden yoksunluk; kişisel irade ve tercihlere bakılmaksızın rutinin katılığı; belirli bir otorite altında bir grup kişi için aynı yerde aynı faaliyetler; hizmet sunumunda ataerkil bir yaklaşım; yaşam düzenlemelerinin denetimi; ve genellikle aynı ortamda yaşayan engelli kişilerin sayısında da bir orantısızlık durumlarından bir veya birkaçının gerçekleşmesi ile Sözleşme’ye aykırılık teşkil eden “kurumsallaşma”nın varlığından söz edilebilir[22].  

Engelli Hakları Komitesi’nin “Bağımsız Yaşama ve Topluma Dahil  Olma Hakkında Genel Yorum.5” ile de, engelli bireylerin topluluk içinde bağımsız yaşama imkânlarını geliştirmek yerine kurumlara yatırılmalarının; vazgeçm, aileye bağımlılık, tecrit ve ayrımcılığa yol açtığı vurgulanmıştır.    

Sözleşme, engelli bireylerin, yaşadıkları sosyal ve fiziksel çevrenin yetersizliği nedeniyle seçimlerinde kısıtlandıklarını kabul eder[23].

Oysa ki, bu  kısıtlanmanın önüne geçmenin;konut hakkı ve kişisel destek sisteminin etkin kullanımı ile mümkün olduğu söylenebilir. 

Sözleşme ile müstakil olarak düzenlenen bağımsız yaşama ve topluma dahil  olma hakkının etkin bir şekilde kullanılabilmesi için taraf devletlerin bir takım yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunlardan  ilki; toplumsal hizmet ve tesislerin eşit olarak engelliler için de mevcut ve engelli bireylerin ihtiyaçlarını da karşılayabilmesidir. Bunu sağlamak için, hizmet ve tesislerin, açık, erişilebilir ve bütünleştirici planlanması gerekmektedir. 

Diğer bir devlet yükümlülüğü ise; kişisel veya sosyal destekten, engelli bireylerin kendi ihtiyacı ve isteği doğrultusunda faydalanmasının sağlanmasıdır. Aksi halde, engelli bireyin  kendi seçimleri doğrultusunda topluma dahil olmasının gerçekleştirilmesi oldukça güçleşecektir.

Hakkın özü itibariyle, günlük yaşamlarında herhangi bir desteğe ihtiyaç duyan bireyler, bu destek için toplum içindeki yaşamlarını bırakmak zorunda kalıyorlarsa ya da destek hayatlarının kontrolünü ellerinden alıyorsa ya da destek sağlanmıyorsa ve engelli bireyi ailesinin ve toplumun çeperine itiyorsa ya da hizmetlerin ya da fiziki çevrenin engellileri de kapsayıcı olarak evrensel bir şekilde tasarlanmasındansa, hizmetlere ve fiziki çevreye uyma yükü,   engelli bireylere yükleniyorsa, hakkın ihlal edildiği söylenebilir[24].

Sonuç olarak, Sözleşme’nin düzenlediği engellilik meselesine insan hakları temelli yaklaşımın özünde bağımsız yaşam felsefesinin yattığı anlaşılmaktadır.

“Sözleşme’nin gerekçesinde, taraf  Devletler birçok engelli kişinin yoksulluk içinde yaşadığını ve bu yoksulluğun etkisinin ele alınması ihtiyacını vurgular. Sosyal dışlamanın maliyeti bağımlılığın idame ettirilmesi gerektiği için yüksektir ve bu nedenle bireysel özgürlüklerle çatışır. Sosyal dışlama, aynı zamanda, engelli kişilerin ötekileştirilmesi sürecini besleyen olumsuz basmakalıp düşüncelere ek olarak şiddet, sömürme ve istismara yol açabilen toplumsal damgalama, tecrit ve ayrımcılığı da meydana getirir. Bağımsız yaşama haklarının (Madde 19) tanıtılması da dâhil olmak üzere engelli kişileri sosyal olarak dahil etmeyi amaçlayan politikalar ve somut eylem planları, bu kişilerin haklarından yararlanması, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun azaltılması için uygun maliyetli bir mekanizma sunar[25].”

 

2-Bağımsız Yaşama ve Topluma Dahil Olma Hakkının Diğer İlke ve Haklar ile İlişkisi:   

 

Bağımsız yaşama ve topluma dahil olma, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar kadar medeni ve siyasi hakları da içermektedir. İnsan haklarının karşılıklı ilişkisi, birbirine bağlılığı ve bölünmezliği açısından bir örnektir. Bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı ancak, bu Sözleşme’de güvence altına alınan tüm ekonomik, medeni, sosyal ve kültürel haklar yerine getirilirse gerçekleştirilebilir[26].

Sözleşme’nin genel ilkelerinden, engelli bireylerin seçimlerini yapma özgürlüğü ve kişi bağımsızlığı da dahil olmak üzere, kişilerin doğuştan sahip oldukları onura ve bireysel özerkliklerine saygı gösterilmesi; Topluma tam ve etkili katılım ve dahil olma ilkeleri  “bağımsız yaşama ve topluma dâhil olma” hakkının kaynağıdır[27].

Ayrımcılık yapılmaması,  farklılıklara saygı gösterilmesi, fırsat eşitliği, erişilebilirlik, kadın ve erkek arasında eşitlik, engelli çocukların gelişen kapasitelerine ve        kendi kimliklerini koruyabilme haklarına saygı gösterilmesi ilkeleri  de tıpkı diğer maddeler gibi 19. Maddenin yorumlanması ve uygulanması için gereklidir.

Şöyle ki; “bağımsız yaşama ve topluma dâhil olma hakkı, ırk; renk; köken; cinsiyet; hamilelik ve annelik durumu; medeni, aile veya kısıtlılık durumu; cinsiyet eşitliği; cinsel yönelim; dil; din; siyasi veya diğer düşünceler; ulusal, etnik, yerli veya sosyal köken; göçmen, sığınma talep eden veya mülteci statüsü, ulusal bir azınlığa, ekonomik veya mülkiyet durumuna ait olma hali; sağlık durumu; genetik veya hastalığa karşı diğer yatkınlık; doğum ve yaş; veya başka herhangi bir duruma bakmaksızın tüm engelli kişileri ifade eder[28].”

Açıktır ki, engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmeleri için her bir ilkenin uygulanması hakkın kullanılabilmesi için anahtar niteliğindedir. Örneğin, kişisel asistanınızın olması, erişilebilirliğin gerçekleşmediği bir yaşamda, bağımsızlık ve özerkliğin gerçekleştiği anlamına gelmeyecektir. Yine, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözardı edildiği bir durumda, bağımsız yaşayabilmek için diğer tüm tedbirlerin sağlandığı kabul edilse bile, kadının bağımsızlığı önünde ataerkil sistem ve bu sistemin kadına yüklediği roller olacaktır.    

Tüm bu nedenlerle, elbette Sözleşme’deki diğer madddelerde düzenlenen hak ve özgürlükler gibi bağımsız yaşama  ve topluma dahil olma hakkının, engelli bireylerce tam ve eşit olarak kullanılabilmesi için genel ilkelere  riayet edilmesi  gerekir.

Sözleşme’nin, engelliliğe ilişkin bir söylem değişikliği getirdiği; engelli bireyleri kendisi hakkında karar verilen kişi olmaktan çıkarıp, karar veren, verdiği kararları uygulayan kişi olarak yani özne olarak kabul ettiği görülmektedir.

Ancak, belirtmek gerekir ki; engelli bireyin bağımsız yaşayabilmesi için,  “kişi” olarak kabul edilmesi gerekir. Bu durum da bizi, Sözleşme’nin 12. Maddesinde düzenlenen “Yasa önünde eşit tanınma[29]” hakkına götürmektedir.

Bu maddenin özü, bireyin yalnızca engelli olması nedeniyle hukuki ehliyetinden mahrum bırakılamayacağıdır.  Örneğin, maddenin (5) fıkrasında, bu maddenin hükümleri çerçevesinde, engellilerin mülk edinme veya mirasa hak kazanma, mali işlerini kontrol etme ve banka kredilerine, ipoteklere ve diğer mali kredilere erişim bakımından eşit haklara sahip olmasını sağlamak için, taraf devletlerce  uygun ve etkili tüm tedbirlerin  alınacağı düzenlenmiştir.

Oysa ki; hukukumuzda TMK’nın ilgili hükümleri çerçevesinde, bir grup engelli birey vesayet altına  alınmakta ve örneğin maddede belirtilen mali işlerini kontrol edebilme hakkı  mahkeme kararı ile vasiye geçmektedir. Vasi, vesayet altındaki birey adına ve yararına; ancak çoğu zaman onun fikrini sormadan hareket edebilmektedir ki; bu durumun Sözleşme’ye aykırı olduğunun kabulü gerekir.

Zira, 5 nolu genel yorumun 80. paragrafında vurgulandığı üzere, tüm engelli bireylerin hukuki ehliyetlerini bütünüyle kullanmalarını Sözleşme’nin 12. Maddesi garanti altına alır ve  dolayısıyla engelliler nerede, kiminle, nasıl yaşayacakları üzerinde seçim ve kontrol hakkına eşit bir biçimde sahip olurlar. Desteklenmiş karar-vermeye geçişin bütünüyle sağlanması ve yasa önünde eşit tanınma hakkının bütünüyle uygulanması için, engelli bireylerin, hukuki ehliyetlerini tam ve eşit olarak kullanabilmelerinin yanı sıra, kendi istek ve tercihleri üzerinde söz sahibi olmaları ve bu tercihleri ifade edebilme fırsatının olması hayati önemdedir. Bunun gerçekleşebilmesi için engelli bireylerin toplumun bir parçası olmaları gerekmektedir. Bunun yanı sıra, engelli bireylerrin hukuki ehliyetlerini kullanırken gerek duydukları desteğin, engellilerin istek ve tercihlerine  saygılı toplum tabanlı bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi gerekir.

Kaldı ki; Engelli Hakları Komitesi tarafından Türkiye’nin ilk raporuna ilişkin; engelli kişilerin, diğer kişiler ile eşit olarak hukuki ehliyetlerinin tümüyle tanınması ve Türk Medeni Kanunu’nun zihinsel ve psiko-sosyal engelli kişiler ile işitme engelli kişileri, ehliyetlerinden mahrum bırakan hükümlerinin yürürlükten kaldırılması ile ilgili atılan adımlar konusunda bilgi istenmiştir.

Yine Komite tarafından,Türk Medeni Kanunu’nda engelli kişiler, özellikle zihinsel ve psikososyal engellileri evlenme, aile, evlat edinme ve ebeveynlik ile ilgili haklardan diğer kişilerle eşit olarak yararlanmayı engelleyen ve engelli kişileri bu haklardan ayrımcılığa uğramadan yararlanmaktan ve kendi özgür seçimlerini yapmaktan mahrum bırakan hükümlerin yürürlükten kaldırılması hakkında alınan tedbirler hakkında bilgi talebinde bulunulmuştur ki; bu sorulardan da Sözleşme’nin 12. Ve 19. Maddelerinin ne kadar yakın ilişkide olduğu görülmektedir. .

          12. maddeye ilişkin belirtmek  gerekir ki;  maddede konu edilen “hak ehliyeti” kavramı “fiil ehliyeti”ni de içerecek şekilde yorumlanmalıdır.  Zira, iç hukukumuzda sorunlar da tam bu noktada  başlamaktadır.

 Engelli bireyler, iç hukukta yürürlükte bulunan bazı yasa ve yönetmelik hükümleri nedeniyle, fiili olarak Sözleşme ile tanınan haklarını kullanmaktaan mahrum edilmektedir.

Anayasa’nın 90. Maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklindedir. Ancak, fiili olarak bu hükmün hukuk uygulayıcıları olan hakim ve savcılar tarafından gözönünde bulundurulması bazı durumlarda güç olabilmektedir.

Son olarak belirtilmesi gereken bir husus da, Sözleşme ile tanınan bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkının kullanılabilmesi,  eşitlik ve ayrımcılık yasağı, çalışma, adalete erişim, yeterli yaşam standardı[30] gibi birçok hakla yakın ilişkilidir. Madde Sözleşme’nin en geniş kapsamlı ve birçok alana hitap eden hükümlerinden biridir ve Sözleşmenin tam olarak uygulanabilmesi için ayrılmaz bir unsur olarak görülmelidir[31].

 Ancak, çalışmada, bu haktan tam ve eşit faydalanılmasının önünde TMK’nın bazı hükümleri bir sorun olarak görüldüğünden;  diğer haklara ayrıntılı değinilmemiş, bağımsız yaşama ve topluma dahil  olma hakkı ile yasa önünde eşit tanınma hakkının ilişkisinin açıklanması ile  yetinilmiştir.

 

C-TÜRKİYE’de   HAKKIN KULLANIMI ÖNÜNDEKİ BARİYERLER

 

Engelli Hakları Komitesi 5 Nolu Genel Yorum’unda Sözleşme’nin “Bağımsız yaşama ve topluma dahil olma” hakkını düzenleyen 19. Maddesinin önündeki Mevcut engellerden bazılarını şu şekilde sıralamıştır:

Resmi yasalar ve uygulamalar ya da fiili olarak yaşam düzenlemeleri ile ilgili ikame karar verme yoluyla hukuki ehliyetinin reddi;

Topluluk içinde bağımsız yaşamak için sosyal desteğin ve koruma planlarının yetersizliği;

Kişisel yardım ve bireyselleştirilmiş destek sağlamayı amaçlayan yasal çerçeve ve bütçe tahsislerinin yetersizliği;

Çocuklar da dâhil olmak üzere fiziksel ve düzenlemelere dayanan kurumlaşma, zorla tedavi;

Kurumdan çıkarma stratejileri ve planlarının eksikliği ve kurumsal bakım ortamlarına yatırımın devam etmesi;

Engelli kişilerin topluluğa dâhil edilmesini ve mevcut yardıma erişimini engelleyen negatif tutumlar, damgalama ve stereotipleştirme;

Topluluk içinde bağımsız yaşama hakkına ilişkin yanlış kanılar;

Ulaşım, sağlık hizmetleri, okullar, kamusal alanlar, konut, tiyatrolar, sinemalar, araçlar ve hizmetler ile kamu binaları gibi mevcut, kabul edilebilir, ekonomik, ulaşılabilir ve uyarlanabilir hizmetlerin ve tesislerin eksikliği;

Engelli kişilerin temsilcilik örgütlerinin katılımı da dâhil olmak üzere Madde 19'un uygun şekilde uygulanmasını sağlamak için yeterli izleme mekanizmalarının eksikliği;

Genel bütçe tahsislerinde engelliliğe yeterli imkân tanınmaması.

Komite tarafından bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkının önündeki engellerin önemli bir kısmı 5 nolu genel yorumda sayılarak, taraf devletlerin bu engellerin ortadan kaldırılmması için gerekli önlemleri almalarının önemi vurgulanmaktadır.   

Çalışmanın bu bölümünde Türkiye özelinde gerek 19. Maddenin gerekse de daha önce açıklandığı üzere yakın bağlantılı olduğu için 12. Maddenin önündeki ciddi engellerden biri olarak görülen TMK’nın, hukuki işlem yapma ehliyeti ve vesayete ilişkin hükümlerinin engelli bireylerin birer özne olarak yaşamları üzerindeki seçim ve kontrol haklarına etkisi üzerinde durulacaktır.

Türkiye, Komite’ye sunulan ilk periyodik raporunda konuya ilişkin açıklamalarını yalnızca TMK hükümlerini açıklamakla sınırlamış, engelli bireyler üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkisine değinmemiştir. Raporun ilgili bölümü şu şekildedir: 

“Türk Mevzuatındaki hukuki ehliyet, hak ve fiili ehliyet kullanma yetkisi ile ilgili durumları içermektedir. Hukukî ehliyet ile ilgili temel mevzuat olan Türk Medeni Kanunu'nun 8. maddesi şöyledir : "Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre, tüm kişiler haklarını kullanmakta ve yasal sınırlar içinde yükümlülükleri yerine getirmekle eşittir."Diğer taraftan, fiili hakların kullanılması, 10. Maddede belirtilen spesifik şartlara bağlanmaktadır. Başka bir deyişle, fiil ehliyetine sahip kişiler, kendi iradesi ile herhangi bir hakka sahip olabilirler ve herhangi bir yükümlülük üstlenebilirler (Madde 9). Fiili yetersizlik halleri de Yasada açıklanmaktadır.

"Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir." (Madde 13). Ayrıca, "Kanunda gösterilen durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukukî sonuç doğurmaz.(Madde 15)".

Dahası, Türk Medeni Kanunu, akıl hastalıkları veya zihinsel engellilik nedeniyle kendi işlerini halledemeyen veya koruma ve bakım için yardıma ihtiyacı olan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye atan herhangi bir yetişkinin de kısıtlanmasını şart kılar (Madde 405). Ayırt edici güç sahibi çocuklar ve engelli bireyler, yasal temsilcilerinin rızasını almadıkça kendi iradeleri ile herhangi bir yükümlülüğün altına giremezler. Bu rıza, kazanılmamış kazanç ve bu kişiye sıkı sıkıya bağlı olan hakların kullanımı için gerekli değildir. Ayırt edici gücü olan çocuklar ve engelli kişiler, haksız fiilden doğan bir haksızlıktan sorumlu sayılırlar. (Madde 16).

Hukuki ehliyetin kısıtlanması kişisel izinle veya izin alınmadan uygulanabilir. Yaşlılık veya başka bir sakatlık nedeniyle veya tecrübesizlik nedeniyle işlerini düzgün şekilde yönetemediğini ispatladığı sürece, kişinin talebi üzerine bir yetişkinin üzerine bir vasi atanabilir (Madde 408). Ancak, sınırlama sadece resmi olarak onaylanmış bir sağlık kurulu raporuna uygun olarak uygulanabilir. Hakim, karar vermeden önce hukuki ehliyeti sağlık kurulu raporuna uygun olarak kısıtlanacak kişiyi dinleyebilir (Madde 409). Ruhsal hastalık veya öğrenme güçlükleri nedeniyle emredilen vesayet, ancak bu gibi gerekçelerin artık elde edilmediğini belirten uzmanlardan uzman görüşleri alındıktan sonra iptal edilebilir (Madde 474).

Vesayet mekanizması, bireylerin haklarını koruma amacıyla Türk Hukukunda düzenlenmiştir. Vasiler, zihinsel engeli ya da sakatlığı (varlıklara yönelik menfaatler dahil) olan kişilerin çıkarlarını korumakla ve bunları yasal işlemlerde temsil etmekle yükümlüdürler. Öte yandan, bir vasinin söz konusu kişinin menfaatini koruyamaması durumunda, herhangi bir zamanda başka bir vasinin yeniden atanması talep edilebilir. Ayrıca, Türk Medeni Kanununun 426. Maddesi, yasal temsilci bir engel nedeniyle görevini yerine getiremiyorsa, bir vekilin, görevli veya ilgili kişinin talebi üzerine atanması sağlanır[32].””

Her ne kadar Türkiye tarafından engelli bireylerin hukuki ehliyetlerinin kısıtlanmasının Sözleşme’ye aykırılık teşkil ettiği konusunda herhangi bir tespitte bulunulmasa da, Engelli Hakları Komitesi’nin 5 nolu Genel Yorum’unda, bu hususun gerek bahse konu hakkın, gerekse de Sözleşme’nin tamamının uygulanması bakımından  engel teşkil ettiği vurgulanmaktadır.

Sözleşme’nin 19. Maddesinde güvence altına alınan bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkının, yalnızca engelli bireylerin nerede, kiminle ve nasıl yaşayacaklarını seçme ve kontrol etmekle sınırlı olmadığı, medeni, siyasi, ekonomik ve diğer hakları da kapsadığının Komite tarafından kabul edildiği bilinmektedir. Bu nedenle, TMK’da düzenlenen ve Sözleşme’ye aykırılık teşkil eden hükümler nedeniyle, birçok engelli bireyin ülkemizde evlilik, evlat edinme gibi medeni haklarının yanı sıra,  siyasi bir hak olan seçme haklarını da kullanamadıkları görülmektedir.     

Örneğin, TMK’da, zihinsel ve psiko-sosyal engelli bireylerin ayırt etme gücüne sahip olmadıkları, ayırt etme   gücü bulunmayan kimselerin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı ve ayırt etme gücüne sahip olmayanların evlenemeyeceği düzenlenmiştir.  

Konuyla ilgili Ankara 1. Aile Mahkemesi’nin önüne gelen; zihinsel engelli  iki bireyin evliliklerinin mutlak butlan nedeniyle iptali, bunun mümkün olmaması hâlinde boşanma istemine ilişkin açılan dava sonucunda, Aile mahkemesi hakimi “her iki tarafın engelli olmasına karşın Anayasanın 90. maddesine göre iç hukuk gibi uygulanması gereken uluslararası sözleşmeler dikkate alındığında Türkiye tarafından kabul edilen ve 4721 Sayılı. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 145. maddesine göre özel hüküm niteliğinde olan Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme uyarınca evliliğin engellilerin insan hakkı olduğu ve engellenemeyeceği gerekçesiyle butlan davasının, diğer yandan boşanmayı gerektirecek ve davalıdan kaynaklanan bir kusurun varlığı da kanıtlanmadığından boşanma davasının reddine” karar vermiştir.

Davacı tarafın temyiz başvurusu üzerine Yargıtay tarafından verilen bozma karırına uymayan ve ilk kararında ısrar eden Aile Mahkemesi, konunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önünde tartışılmasına neden olmuştur.

Genel Kurul, konuyu Anayasa’nın 90. Maddesi bağlamında ele alarak,  öncelikle AİHS’in Evlenme hakkına  ilişkin düzenlemesinin taraf devletlere takdir yetkisi tanıdığını ve bu nedenle, ilgili sözleşme ile kanunlar arasında bir ihtilafın olmadığını; BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme bağlamında ise; ilgili maddede, herhangi bir  ayrımcılığa maruz kalmadan evlenme hakkının tüm engellilere tanındığı,  evlenmek isteyen eşlerin serbest iradeleri ve rızaları doğrultusunda kullanılacağının öngörüldüğü, serbest irade ve rıza sözcüklerine yer verilmesinin ise  ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilere de evlenme hakkının tanındığının kabul edilmesi için yeterli olmayacağını tespit etmiştir. Sonuçta, Sözleşme hükümlerinin TMK hükümlerini  bertaraf etmediği gerekçesiyle Yerel Mahkemenin direnme kararının bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş; ancak Kurul’un iki üyesi tarafından karşı oy yazısı yazılmıştır.

Konuya ilişkin karşı oy yazısında, Her iki tarafın engelli  olmasına karşın, Anayasa’nın 90. Maddesine göre iç hukuk gibi uygulanması gereken  BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin de gözardı edilmemesi gerektiği, Sözleşme’ye göre özellikle zihinsel engelli bireylerin de aile ve hane hayatına saygı kapsamında evlenmelerinin sağlanması için özellikle     TMK hükümlerinin Sözleşme’ye uyumlu hale getirilmesi gerektiği; ancak kanun Sözleşme hükümleri ile çatışıyorsa Anayasa’nın 90/son  maddesi uyarınca Sözleşme hükmünün esas alınacağı gerekçesiyle, Yerel Mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği  ifade edilmiştir[33].

TMK’nın ilgili hükümleri nedeniyle mahkeme kararı ile vesayet altına alınan bireylerin diğer bir mahrumiyetleri seçme hakkına ilişkin ortaya çıkmaktadır.      

Şöyle ki; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 8. maddesine göre,  kısıtlı  olanların seçmen olamayacağı düzenlenmiştir.

Oysa ki; tıbbi raporlar üzerinden mahkeme kararı ile yapılan vası tayininde;  kişinin ayırt etme gücü dikkate alınmamaktadır. Bunun sonucu olarak ise; özel tedbirlerin alınması durumunda karar alma süreçlerine dahil olabilecek engelli bireyler oy kullanma hakkından mahrum edilerek, gerek siyasi hayata katılım gerekse de bağımsız yaşama hakları ihlal edilmektedir.

 Konuya ilişkin AİHM’e Macaristan’a karşı ALAJOS KISS[34]  tarafından yapılan başvuruda,

“Manik depresyon teşhisi konan başvurucu, kısmi vesayet altına alınmıştır.

Vesayete ilişkin mahkeme kararında, başvurucunun kendi ayakları üzerinde durabildiği, fakat zaman zaman sorumsuzca para harcadığı ve bazen de saldırganlaştığı belirtilmiştir. Başvurucu bu karara karşı itirazda bulunmamıştır. İlk seçimlerde adının seçmen listesinden çıkartıldığını fark eden başvurucu, itirazda bulunmuş, ancak, Anayasa’da yer alan vesayet altına alınanların oy kullanamayacağı şeklindeki düzenleme nedeniyle, itirazı reddedilmiştir.”

Başvurucu, tek başına ya da Sözleşme’nin 13. ve 14. maddeleriylebağlantılıolarak1 No.’luProtokol’ün 3. Maddesinin(“Yüksek Sözleşmeci Taraflar yasama organının seçiminde, makul aralıklarla ve gizli oyla , halkın kendi düşüncelerini ifade etmesinin güvence altına alındığı koşullarda serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.”.  )ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Davalı devlet, başvurucunun vesayet kararına karşı itirazda bulunmadığı için,iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasında bulunmuştur. Ancak, Mahkeme, başvuru konusunun, vesayet tedbiri olmadığını, fakat bunun Anayasa’da öngörülen düzenleme sonucu yani başvurucunun oy verme hakkından yoksun bırakılmas olduğunu; buna ilişkin bir hukuk yolunun bulunduğuna dair davalı Devlet tarafından bir bilgi verilmediği gerekçesiyle, başvurunun Kabul edilebilir olduğuna ve Sözleşme’ye ek 1 No.’lu Protokol’ün 3.maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.)

Türkiye’de engelli bireylerin bağımsız yaşama ve yasa önünde eşit tanınma haklarının tam ve eşit uygulanmaması nedeniyle  maruz kalabildikleri bir başka sorun ise; zorla kısırlaştırma ve kürtaja ilişkin  ihlallerdir.

TCK’ya göre, kişiye rızası dışında kürtaj yapılması ve kısırlaştırma yasaktır.  STK’lara bildirilen bir vakada, 25 yaşında zihinsel engelli bir kadına ilk doğumunda (Ankara’da özel bir hastanede) kendisinin ve eşinin izni olmadan sadece annesinin izniyle tüp ligasyonu uygulanmıştır[35].

Yine bildirilen başka vakalarda, Bolu’da cinsel saldırıya maruz kaldıktan sonra hamile kalan  işitme engelli bir kadının rızası alınmaksızın yalnızca vasisi olan annesinin muvafakati ile doğan bebeği  evlat edinilmiş; zihinsel engelli ancak vesayet altında bulunmayan bir diğer engelli  kadın ise, cinsel saldırı sonucu meydana gelen gebeliğini sonlandırmak istediği ve yirmi haftalık yasal sürenin bitmesine az bir zaman  kaldığı halde, gebeliğin sonlandırılması kararını verecek  hakim tarafından,  Sözleşme hiçe sayılarak kadının beyanı kabul edilmeyerek  önce vasi atanmasının zorunlu olduğu ileri sürülmüştür.

Görüldüğü üzere, Sözleşme’ye aykırı hükümlerin uygulanması nedeniyle birçok engelli, oy kullanma, evlenme, evlat edinme, kürtaj gibi  farklı hak grupları ile ilişkili sayısız ihlale maruz kalabilmektedir. Tüm bu ihlaller ise, engelli bireylerin bağımsız yaşama haklarının önünde ciddi bariyerler oluşturmaktadır. 

 

SONUÇ

Engelli bireyler birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bağımsız yaşama ilişkin ciddi ihlallere maruz kalmaktadır. Oysa; engelli bireylerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma haklarının tam ve eşit olarak kullanılabilmesi için kurumsuzlaştırma, erişilebilir çevre ve bireysel asistanlık hizmetinin sağlanması gerektiği kabul edilmelidir[36]

Türkiye’nin Komite’ye sunduğu raporun ilgili kısmına  bakıldığında, Sözleşme’nin ruhunun pek de anlaşılmadığı söylenebilir. Ülke raporunda, 19. Maddeye ilişkin verilen  bilgilerrin önemli bir  kısmı “evde bakım” ve bu nedenle engelli bireye bakım hizmeti veren kişiye ödenen “evde bakım aylığı” üzerinedirr. Oysa ki; evde bakım ağır engelli bireyler için öngörülmüş bir mekanizmadır. Tüm engelli bireylerin bağımsız yaşamasına ilişkin düzenlemeler ve alınan önlemlere ilişkin ayrıntılı bilgi raporda bulunmamaktadır.

Türkiye’de engelli  bireylerin bağımsız yaşamalarının önünde gerek hukuki gerekse de fiili bariyerler bulunmaktadır. Çalışmada, bu bariyerlerden daha çok TMK’nın bazı hükümleri nedeniyle uğranılan ihlalaler üzerinde durulmuştur.

Ancak, engelli bireylerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki tek engel Sözleşme’ye aykırı mevzuat değildir. Toplumsal önyargı ve tutumlar nedeniyle de engelliler ayrımcılığa ve ihlale maruz kalabilmektedirler.

Sorunların  ortadan kaldırılması noktasında,  engelli  bireylerin birer özne ve diğer kişiler gibi toplumun bir parçası oldukları, desteğe ihtiyaç duyabildikleri için bağımsız olamayacaklarının bir basmakalıptan ibaret olduğu ve kendi hayatlarına ilişkin karar alırken seçme ve kontrol haklarının olduğunun kabul edilmesi gerekir.

Sonuç olarak, özelde engelli bireylerin bağımsız yaşam haklarının sağlanması geneldde ise, tüm insan hak ve özgürlüklerinden toplumun diğer bireyleriyle eşit ve tam olarak faydalanabilmeleri için atılması gereken adımların başında, Sözleşme’nin uygulanmasının sağlanması ve toplumsal önyargı ve olumsuz tutumların önüne geçilebilmesi için planlı bilinç arttırma çalışmalarının gerçekleştirilmesi gerekir.

 

“...anlamıştım ki, bağımsız yaşam felsefesinin vurguladığı gibi, ben ayrı bir bireydim ve bir başkasının desteğiyle, ayrı kalabilirdim[37].” Beyza ÜNAL 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça:

 

ÜNAL, Beyza- GENÇÖZ, Tülin, Engellilerin Bağımsız Yaşayabilme ve Topluma  Dahil Olma  Hakkı: Ayrışma-Bireyleşme Süreci ve Psikolojik İyilik Hali, Türkiye Kilinikleri Psikoloji Özel Sayı, 3/1, 2018, s. 42-52  

Avrupa Konseyi Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi,

https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=1917847

BM Engelli Hakları Sözleşmesi Türkiye Raporu

BM Engelli Hakları Sözleşmesi, Türkiye STK Gölge Raporu

http://sivildusun.net/wp-content/uploads/2019/03/golge_raporu-t-web.pdf

Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, Erişim Tarihi: 09.11.2019

https://www.esithaklar.org/2018/04/birlesmis-milletler-engelli-haklari-komitesi-genel-yorum-no-5/

Engelli Kadın Derneği, Bağımsız Yaşam Broşürü, 2018

Frequently Asked Questions, Enil  Erişim Tarihi: 08.11.2019

https://enil.eu/independent-living/il-fact-sheet/

Independent Living Institute (ILI), Erişim Tarihi: 08.11.2019

https://www.independentliving.org/indexen.html

 The ENIL Myth Buster,

 http://enil.eu/news/the-enil-myth-buster-now-available-in-6-languages/

 

 

[1] Avrupa Konseyi (2012) Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi,

https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=1917847

 

[2] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.9 Erişim Tarihi: 09.11.2019

https://www.esithaklar.org/2018/04/birlesmis-milletler-engelli-haklari-komitesi-genel-yorum-no-5/

[3] Beyza ÜNAL, Tülin GENÇÖZ,  Engellilerin Bağımsız Yaşayabilme ve Topluma  Dahil Olma  Hakkı: Ayrışma-Bireyleşme Süreci ve Psikolojik İyilik Hali, Türkiye Kilinikleri Psikoloji Özel Sayı, 3/1, 2018, s.43

[4] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.4

[5] Frequently Asked Questions, Enil Erişim Tarihi: 08.11.2019

https://enil.eu/independent-living/il-fact-sheet/

[6] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.16(a)

[7] The ENIL Myth Buster”, Erişim Tarihi: 05.11.2019,

 http://enil.eu/news/the-enil-myth-buster-now-available-in-6-languages/

[8] Frequently Asked Questions, Enil

[9] Frequently Asked Questions, Enil

[10] Bağımsız Yaşam Broşürü, Engelli Kadın Derneği, 2018

[11] Bağımsız Yaşam Broşürü, Engelli Kadın Derneği, 2018

[12] Frequently Asked Questions, Enil

[13] Ünal,Gençöz, s.

[14] Ünal, Gençöz, s.

[15] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.17

[16] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.16(a)

[17] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.16(b)

[18] Avrupa Konseyi Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi

[19] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.38(a)

[20] Avrupa Konseyi Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi

[21] Independent Living Institute (ILI), Erişim Tarihi: 08.11.2019

https://www.independentliving.org/indexen.html

 

[22] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.16(c)

[23] Avrupa Konseyi Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi

[24] Avrupa Konseyi Engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dahil olma hakkı. Sorun Belgesi

[25] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.5

[26] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.7

[27] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.3

[28] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.8

[29] Madde 12; Taraf Devletler, engellilerin her yerde kişi olarak tanınma hakkı olduğunu teyit etmektedir.

2. Taraf Devletler, engellilerin yaşamın tüm alanlarında diğerleriyle eşit bir şekilde hak ehliyetine sahip olduğunu kabul edecektir. 

3. Taraf Devletler, engellilerin hak ehliyetlerini kullanırken gereksinim duyabilecekleri desteği alabilmeleri için uygun tedbirleri alacaktır.

4. Taraf Devletler, hak ehliyetinin kullanılmasına ilişkin tüm tedbirlerin, uluslararası insan hakları hukukuna uygun şekilde istismarı önleyici uygun ve etkili güvenceler sağlamasını garanti etmelidir. Söz konusu güvenceler, hak ehliyetinin kullanılmasına ilişkin tedbirlerin kişinin haklarına, iradesine ve tercihlerine saygılı olmasını, çıkar çatışmasından bağımsız olmasını, kişinin iradesine haksız bir müdahalede bulunmamasını, ölçülü ve bireyin koşullarına uyarlanmış olmasını ve bu koşulları gözetmesini, mümkün olan en kısa süre için uygulanmasını, yetkili, bağımsız ve tarafsız bir merci veya yargı organı tarafından sürekli olarak gözden geçirilmesini sağlamalıdır. Bu güvenceler, söz konusu tedbirlerin kişinin hakları ve çıkarları üzerindeki etkisiyle orantılı olmalıdır.

5. Taraf Devletler, bu maddenin hükümleri çerçevesinde, engellilerin mülk edinme veya mirasa hak kazanma, mali işlerini kontrol etme ve banka kredilerine, ipoteklere ve diğer mali kredilere erişim bakımından eşit haklara sahip olmasını sağlamak için uygun ve etkili tüm tedbirleri almalı ve engellilerin mülklerinden keyfi olarak mahrum bırakılmamasını sağlamalıdır.)

 

[30] Yeterli yaşam standardı hakkı, yalnızca yeterli yiyeceğe ulaşma, erişilebilir barınma ve diğer temel malzeme gereksinimlerinden ibaret olmayıp, engelli bireylerin insan haklarına ilişkin destek hizmetlerinin, yardımcı cihazların ve teknolojilerin elverişliliğini de kapsamaktadır.

[31] Engelli Hakları Komitesi Genel Yorum No.5, par.6

[32] Engelli Hakları Komitesi’ne sunulan Türkiye’ nin ilk periyodik  raporu par. 88-92  

[33] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, KT: 15.11.2018, E: 2017/22672, K: 2018/1717

[34] İkinci Daire, B.No: 38832/06, K.T: 20.06.2010   

 

[35] BM Engelli Hakları Sözleşmesi, Türkiye STK Gölge Raporu, Erişim Tarihi: 10.11.2019

http://sivildusun.net/wp-content/uploads/2019/03/golge_raporu-t-web.pdf

 

[36] BM Engelli Hakları Sözleşmesi Türkiye STK Gölge Raporu

[37] https://medium.com/@mmouse/anne-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-ya%C5%9Fam-k%C4%B1z%C4%B1n-geldi-eec84dfb834e