Türkiye'de Engelli Bireylerin Evlat Edinmesi (Müjgan BİLGEN ÖZEN)

Ct, 12/24/2022 - 14:31 tarihinde GörevHukukYönetici tarafından gönderildi

ENGELLİ KİŞİLERİN İNSAN HAKLARI ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’DE EVLAT EDİNMESİ

 

Avukat Müjgan Bilgen ÖZEN

 

 

Öz

Evlat edinme kurumu hukuksal, psikolojik, sosyolojik ve daha birçok açılardan değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Hal böyle iken evlat edinme kurumu hukuk, sosyoloji ve psikoloji gibi birçok bilimin birlikte multidisipliner olarak ele almasını gerektirmektedir. Evlat edinme açısından durum böylesine karışık iken evlat edinecek bireylerin bir de engelli olmaları halinde durum daha da karmaşıklaşmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de evlat edinme kurumu yasal düzenlemeler ve uygulamalar açısından incelenecek bu yasal düzenlemelerin engelli bireylere karşı nasıl uygulanıldığı ifade edilmeğe çalışılacaktır.

 

Anahtar sözcükler: Evlat edinme, evlat edinen, evlat edinilen, engellilerin evlat edinmesi, biyolojik anne-baba, ayrımcılık yasağı, eşitlik ilkesi…

 

I. Giriş

            Evlat edinme tarihin en eski çağlarından günümüze kadar çeşitli hukuk sistemlerince kabul edilmiştir. Önceleri soyun sürdürülmesine ve mirasçı sahibi olmaya hizmet etmiş iken 19. Yüzyılla birlikte daha çok çocuk sevgisini tatmak, bu konudaki özlemini gidermek isteyen anne-babaları bu isteklerine kavuşturmuştur. Eski çağlarda, evlât edinme akdi siyasi amaç uğruna da kullanılmıştır. Örneğin; eski Atina hukukunda evlât edinme, ailenin devamını sağlaması sebebiyle, sitenin siyasî örgütünün korunmasına hizmet etmektedir.

            Hızlı kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı, teknolojik devrim, iletişimin artması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, aile içi ilişkilerin zayıflaması, boşanmalardaki artış, fuhuş gibi birçok sebepler toplumları derinden etkileyen nice problemler yaratmaktadır. Bunlardan biri de korunmaya muhtaç çocukların ortaya çıkmasıdır. Sosyal devlet olma ilkesinin bir gereği olarak, bu hususa çözüm bulmak için birtakım çalışmalar yapılmaktadır.

 

II. Türk Medeni Yasası Açısından Evlat Edinme

 

Evlat edinme kurumu, Türk hukukuna Medeni Kanun’un kabul edildiği 1926 tarihinden itibaren girmiştir. Evlat edinme hizmeti, Türk Medeni Yasası’nın 305-320 maddeleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın aynı kapsamda hazırlanan Evlat Edinme Yönergesi, Evlat Edinme Tüzüğü, Çocuk Hakları Sözleşmesi, 14.1.2004 tarihinde kabul edilerek 1 Eylül 2004’de yürürlüğe giren Çocukların Korunması ve Ülkeler Arası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğu hakkında yasa çerçevesinde yürütülmektedir.

Evlat edinmenin yasal açıdan tanımına bakarsak; Medeni yasamıza göre: Evlat edinme, “belirli şartlar ve usul çerçevesinde gerçekleştirilen ve evlat edinen ile evlatlık arasında soy bağı ilişkisi kuran bir medeni hukuk işlemidir”. Bu işlem ile çocuğu bulunmayan kişilerin, aile kurma ve çocuk sahibi olma özlemleri giderilmekte aynı zamanda bir aile yuvasından yoksun olan çocukların korunması ve güvenli bir ortamda büyütülmesi amaçlanmaktadır.

Şimdi burada genel olarak evlat edinmenin koşullarını ve sonuçlarını Medeni Yasa çerçevesinde kısaca ele alalım:

Evli çiftler de evli olmayan kişiler de evlat edinebilir. Ancak birlikte evlat edinme sadece evli çiftlerce gerçekleştirilebilir, evli olmayan kişiler ise tek başına evlat edinebilir. Medeni Yasa, evlat edinmeyi ikiye ayırarak düzenlemiştir. Bu ayrım; küçüklerin evlat edinilmesi, erginlerin ve kısıtlıların evlat edinilmesi şeklinde yapılmıştır.

Küçüklerin evlat edinilmesi şartları:

Küçüklerin evlat edinilmesinde temel amaç küçüğün korunması ve bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal açılardan gelişimini sağlayacak bir ortamda yetiştirilmesidir. Kanun koyucu da bu amacı gerçekleştirmeyi temin etmek için küçükler için erginlerin evlat edinilmesinden farklı şartlar belirlemiştir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz:

Evlat edinenin evlat edinilenden en az 18 yaş büyük olması gerekir.

Evlat edinmek için asgari yaş 30 olarak belirlenmiştir. Ancak bazı durumlarda alternatifli düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan ilki, eşler birlikte evlat edinecekse en az 5 yıldır evli olmaları halinde 30 yaş şartı aranmaz. Evlilik süresinin beş yıldan az olması halinde ise her iki eşin de 30 yaşını doldurması gerekmektedir. Diğer bir alternatifli durum ise eşlerden birinin diğerinin çocuğunu evlat edinmesi halinde söz konusudur. Buna göre en az 2 yıldır evli olan çiftlerden biri diğerinin çocuğunu evlat edinmek istiyorsa evlat edinmek isteyen için 30 yaş şartı aranmaz.

Evli olmayan bir kişi ise 30 yaşını doldurmuşsa evlat edinebilecektir, bu tek başına evlat edinmedir.

Asgari bakım süresi olarak en az 1 yıl süreyle küçüğe bakmış ve gözetmiş olmak aranmaktadır. Bu deneme süresi zarfında temel hedef olan küçüğün menfaatinin gerçekleşebilme durumuna bakılır. Evlat edinenin küçükle sağlıklı bir ilişki kurması, aralarında manevi bir bağ kurulması ve küçüğün maddi-manevi açılardan ihtiyaçlarının karşılanarak iyi bir şekilde yetiştirilmesinin araştırılması açısından bu bir yıllık süre önem taşımaktadır. Bahsi geçen hususlarda sorunlar ortaya çıkmışsa evlat edinme talebi reddedilmektedir.

Küçüğün rızası da emredici nitelikteki bir şarttır. Temyiz kudretine sahip olan küçük rızası olmadıkça evlat edinilemez. Küçüğün vesayet altında olması halinde ise ayırtım gücüne bakılmaksızın vesayet makamının ve denetim makamının izni alınarak evlat edinilebilir.

Küçüğün ana ve babasının rızası da evlat edinme için gerekmektedir. Ana babanın her ikisinin birlikte rızası aranmaktadır. Ancak bazı hallerde rızanın aranmayacağı kanunda açıkça belirtilmiştir. Buna göre; ana babanın kim olduğu bilinmiyorsa ana babanın uzun bir süredir nerede olduğu, oturduğu bilinmiyorsa küçüğe karşı gerekli özen yükümlülüğü yerine getirilmeyip, küçüğün yeterli şekilde bakılıp yetiştirilmemesi halinde ana babanın rızası aranmamaktadır.

Medeni Yasa, ana babanın rızasının şekli ve zamanını da düzenlemiştir. Buna göre rıza küçüğün doğumundan altı hafta geçmeden verilemez.

Açıklanan şartların varlığı halinde evlat edinmek isteyen kişi veya birlikte evlat edinmede eşler tarafından mahkemeden evlat edinmeye karar verilmesi istenir. Kararı verecek mahkeme evlat edinenin ikametgâhı mahkemesidir. Yasa gereği, dava sürecinde yargıç, evlat edinmeye ilişkin esaslı sayılan her türlü durum ve koşulu kapsamlı bir biçimde araştırmakta, evlat edinen ile edinileni dinlemekte gerekli gördüğünde de uzman görüşü almaktadır. Araştırmada özellikle evlat edinen ile edinilenin kişilikleri, sağlık durumları, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme kabiliyeti ve onu evlat edinmeye sevkeden sebepler ile aile ve bakım ilişkilerindeki gelişmeler kapsamlı şekilde incelenip açıklığa kavuşturulmaya çalışılmalıdır. Mahkeme tarafından yukarıda açıklandığı üzere yapılan yargılama sonucu verilen kararla evlatlık ilişkisi kurulmuş olur.

Evlat edinmenin doğuracağı sonuçlar Medeni Yasanın, 314. Maddesinde düzenlenmiştir. Bunlar;

Evlatlığın anne ve babasına ait olan bütün hakları evlat edinene geçer.

Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur.

Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alır.

Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır.

Evlatlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlatlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlat edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlatlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir.

Evlat edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlatlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz.

 

III. Engelli Bireylerin Evlat Edinmesi

 

Ülkemizde iki şekilde evlat edinme bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi; kişiler kendi aralarında anlaşarak mahkemeden karar alarak evlat edinme işlemini gerçekleştirirler. Burada çocuğu evlat edinmek isteyen taraf ve çocuklarını evlatlık vermek isteyen taraf bulunmaktadır. Bunlar anlaşarak ve yasanın hükümlerini yerine getirerek evlat edinirler.

İkincisi ise; evlat edinmek isteyen bireyler, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 81 ilde bulunan il müdürlüklerine başvururlar.  Koşulları uyması halinde sıraya alınırlar ve sıraları geldiğinde uygun özelliklere sahip küçükleri kurum aracılığıyla evlat edinirler. Uygulamada engelli bireyler yönünden ayrımcılık yasağı, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil eden evlat edinme çeşidini bu oluşturmaktadır. Zira her ne kadar medeni yasamız da engelli bireylerin evlat edinmelerine yönelik aleyhine herhangi bir düzenleme bulunmuyorsa da aile ve sosyal Hizmetler bakanlığının evlat edinme tüzüğünde ve yönergesinde engellilerin evlat edinemeyeceklerine dâhil düzenlemeler bulunmaktadır.

2009/14729 karar sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Evlat Edinme Tüzüğü’nün istenilen belgeler başlıklı 6. Maddesinin e fıkrasına göre durum aynen şöyledir;

E) Evlat edinen kişiler; fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir engelinin, sürekli bakımı gerektiren, bulaşıcı veya süreğen bir hastalığının bulunmadığını, ayrıca alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı olmadığını belirten sağlık kurulu raporu sunar.

Yine bakanlığın evlat edinme yönergesinin evlat edinecek ailenin seçimi başlıklı 13. Maddesinin F fıkrasına göre;

F) Evlat edinenin fizik ve ruh sağlığı açısından çocuğa bakabilecek durumda olması, çocuğu toplum içinde psiko-sosyal açıdan mağdur edecek herhangi bir özelliğinin olmaması şeklindedir. (Bu madde engelli olmamak şeklinde uygulanmaktadır).

Örneğin ikisi de görme engelli olan bir çift bakanlık il müdürlüklerine evlat edinmek üzere başvurduğunda çiftin talepleri reddedilmektedir. Elbette buradaki ret kararının gerekçelerini tahmin etmek hiçte zor değildir. Engelli bireylerin kurum aracılığıyla evlat edinememesinin nedenlerinin en başında kuşkusuz engellilerin toplum gözünde aciz, zavallı, yardıma bakıma korunmaya muhtaç olarak algılanmaları gelmektedir. Kuşku yok ki engelliler hakkındaki bu bakış açısı tamamen orta çağ zihniyetini yansıtan ayrımcı bir yaklaşımdır.

Üstelik burada daha da vahim olanı; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde kurulan Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü BM Engelli Hakları Sözleşmesi uyarınca sözleşmenin Türkiye’deki uygulayıcısı, odak kurum olarak belirlenmiştir. Belirtmeliyiz ki bu ayrımcı düzenleme ve uygulama bakanlığın sözleşme kapsamında üstlendiği görevle asla örtüşmemektedir. Zira BM engelli hakları sözleşmesine hâkim olan ilkelerin en başında eşitlik ve ayrımcılık yasağı gelmektedir. Ayrıca bu hususta sözleşme taraf devletleri taahhüt altına da sokmuştur.

Fakat birçok ülkede de engelliler evlat edinememektedirler. Demek ki bu sorun daha genel evrensel niteliktedir. Bu nedenle sorunun çözümünde; diğer ülkelerde varlık gösteren, engelli hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla dayanışma içinde olmak gerekmektedir.

Engellilerin kurum aracılığıyla evlat edinememelerinin nedenini üst dereceli yetkili bir kurum görevlisi şöyle açıklamıştır:

“Evlat edinmek üzere kurumumuza başvuran engelliler genelde bu çocukların kendilerine bakmalarını; (elleri, ayakları, gözleri, kulakları olmalarını) istemektedirler. Madem yasalar kuruma bu çocukların ailelerini seçme yetkisini vermiştir bu halde kurum da küçükler için en uygun bireyleri seçmektedir. Engelli bireylerin kurum aracılığıyla evlat edinmesi doğru bir yaklaşım değildir. Engelli bireylere evlat edindirilen çocuklar ilerde, büyüdüklerinde kurumdan hesap sorabilirler. Kurumun, çocukların bütün yaşamlarını etkileyecek bir durumun altına imza atması doğru olmayacağı kanaatindeyiz”.demiştir.

Her ne kadar söylenenlerde gerçeklik payı olduğunu bilsek de yinede bu yaklaşımın ayrımcılık içeren bir bakış açısı ve uygulama olduğu şüphe götürmez bir gerçekliktir. bunların hepsi konu hakkında kesin yargı bildiren, ön yargılı, öznel, soyut, dogmatik değerlendirmelerdir. Oysa, engelli olsun ya da olmasın her olayın, her ailenin ve her küçüğün durumu tek tek incelenerek değerlendirilmeli ve ona göre karar verilmelidir. Nasıl koşulları uymayan, engelli olmayan bireylerin evlat edinme talepleri ret edilmekteyse engelli bireyler için de aynı koşullar geçerli olmalıdır. Fakat sadece bireyler engelli oldukları için talepleri ret edilmemelidir.

Yalnız burada belirtmek gerekir ki; engelli olan bireylerin bazıları nasıl engelli olmayan çocuklarını istismar edebiliyorlar onların durumlarını kullanabiliyorlarsa kurum yetkilisinin açıklamasına göre bazı engelli olan bireyler için yine durum evlat edinme isteğinde de aynı olabiliyormuş.

Engelli olmayan birçok birey de evlat edinirken ilerde çocukların kendilerine bakmalarını istedikleri için evlat edinmek üzere başvuruda bulunduklarını ifade edebiliriz. Bilindiği gibi; toplumumuzda insanlar genelde çocuklarının erkek olmalarını, erkek doğmalarını istemektedirler. Evlat edinme talebinde bu durumun tam tersi bir durum görülmektedir. Evlat edinmek için kuruma başvuran bireylerin ortalama sadece ¼’ü erkek çocuk isterken bunların ¾’ü ise kız çocuğu evlat edinmek istemektedir.

Elbette bunun nedenini tek alanda değerlendiremeyiz. Zira evlat edinen ailelerin-bireylerin sosyal, ekonomik, kültürel, eğitim gibi daha birçok durumları toplum ortalamalarının oldukça üzerinde yer almaktadır.  Kız çocuğu tercih etmelerinin nedenlerinden biri de bu olabilir. Burada asıl iş kurum görevlisine düşmektedir. Evlat edinme isteğinin gerçek nedenleri bulunmaya çalışılmalıdır. Sadece kendine bakmak talebiyle kuruma başvuran engelli olan ya da engelli olmayan bireylerin istemi kesinlikle reddedilmelidir. Ayrıca yasal düzenlemelere göre; durumu araştıran ve inceleyen dosya sahibi sosyal çalışmacının bu konularda takdir yetkisi de bulunmaktadır. Bu durum neden sadece engelliler açısından sorun yaratmaktadır? Bunu anlamak kesinlikle mümkün değildir.

Yine ifade etmek gerekir ki; misyonu gereği Türkiye’deki ayrımcı uygulama ve düzenlemeleri değiştirerek düzeltmesi gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kendinin engelliler aleyhine ayrımcılık içeren uygulama ve düzenlemelerin tarafı olması gerçekten oldukça ilginçlik teşkil etmektedir.

IV. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Evlat Edinme Tüzüğü ve Evlat Edinme Yönergesinin Sözleşme’nin aykırılık Teşkil ettiği maddeleri:

Öncelikle belirtmek gerekir ki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu uygulaması Sözleşmenin ruhuna, bütününe aykırılık teşkil etmektedir. Yine de sözleşmenin ayrımcılık yapılmaması ve eşit tanınma yönünde ki maddelerini şu şekilde sayabiliriz:

Sözleşmenin amaç başlıklı 1. Maddesi şu şekildedir:

Bu Sözleşme’nin amacı, engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik ve temin etmek ve insanlık onurlarına saygıyı güçlendirmektir.

Tanımlar başlıklı 2.Maddesi:

"Engelliliğe dayalı ayrımcılık" siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlüklerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bunlardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlamayı kapsamaktadır. Engelliliğe dayalı ayrımcılık makul düzenlemelerin gerçekleştirilmemesi dâhil her türlü ayrımcılığı kapsar.

Genel ilkeler başlıklı 3. Maddenin b fıkrasının ayrımcılık yapılmaması ilkesi.

Genel Yükümlülükler başlıklı 4. Maddesinin b-e Fıkraları:

b. Yürürlükte mevcut, engelliler aleyhinde ayrımcılık teşkil eden yasalar, düzenlemeler, gelenekler ve uygulamaları değiştirmek veya ortadan kaldırmak için gerekli olan, yasama faaliyetleri dahil uygun tüm tedbirleri almayı;

e. Kişiler, örgütler veya özel teşebbüslerin engelliliğe dayalı ayrımcı uygulamalarını engellemek için gerekli tüm uygun tedbirleri almayı taahhüt eder şeklindedir.

Ayrımcılık Yapılmaması ve Eşitlik başlıklı 4. Madde:

1. Taraf Devletler herkesin hukuk önünde ve karşısında eşit olduğunu ve ayrımcılığa uğramaksızın hukuk tarafından eşit korunma ve hukuktan eşit yararlanma hakkına sahip olduğunu kabul eder.

2. Taraf Devletler engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılığı yasaklar ve engellilerin herhangi bir nedene dayalı ayrımcılığa karşı eşit ve etkin bir şekilde korunmasını güvence altına alır.

3. Taraf Devletler eşitliği sağlamak ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere engellilere yönelik makul düzenlemelerin yapılması için gerekli tüm adımları atar.

4. Engellilerin fiili eşitliğini hızlandırmak veya sağlamak için gerekli özel tedbirler işbu Sözleşme amaçları doğrultusunda ayrımcılık olarak nitelendirilmez.

Yasa Önünde Eşit Tanınma başlıklı 12. Madde:

1. Taraf Devletler, engellilerin bulundukları her yerde kişi olarak tanınma hakkına sahip olduklarını yeniden onaylar.

2. Taraf Devletler engellilerin tüm yaşam alanlarında diğer bireylerle eşit koşullar altında hak ehliyetine sahip olduğunu kabul eder.

3. Taraf Devletler engelli bireylerin hak ehliyetlerini kullanırken gereksinim duyabilecekleri desteği alabilmeleri için uygun tedbirleri alır.

4. Taraf Devletler hak ehliyetinin kullanımına ilişkin tüm tedbirlerin uluslararası insan hakları hukukuna uygun olarak istismarı önleyici uygun ve etkin bir şekilde güvenceler sağlamasını temin eder. Söz konusu güvenceler hak ehliyetinin kullanımına ilişkin tedbirlerin kişinin haklarına, iradesine ve tercihlerine saygılı olmasını, çıkar çatışmasından bağımsız olmasını, kişinin iradesine haksız bir müdahalede bulunmamasını, kişinin içinde bulunduğu koşullar ile orantılı olmasını ve bu koşulları gözetmesini, mümkün olan en kısa süre içinde uygulanmasını, yetkili, bağımsız ve tarafsız bir merci veya yargı organı tarafından sürekli olarak gözden geçirilmesini sağlamalıdır. Bu güvenceler söz konusu tedbirlerin kişinin hak ve çıkarlarını derecede ölçülü olmalıdır.

Görüldüğü gibi: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Evlat Edinme Tüzüğü ve Yönergesi BM Engelli Hakları Sözleşmesinin birçok düzenlemesine aykırılık teşkil etmektedir.  

 

 

V.  Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı Nedir?

Temeli “insan onuru” kavramına dayanan eşitlik ilkesi, Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenmiş yasama, yürütme ve yargı organları olmak üzere devletin tümüne hâkim olan ilkelerin başında gelmektedir. Bununla birlikte, eşitlik ilkesi birçok uluslararası ve ulusal metinlerde de kendine yer bulmuş evrensel bir ilkedir. Anayasa’mızın 10. maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(…)“. Çoğu zaman birbiri yerine ve aynı şeyi ifade etmek için kullanılan eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı, aynı ve benzer durumdaki kişiler için aynı muamelede bulunmayı, aynı durum ve koşullar altında olmayanlar için ise farklı muamelede bulunmayı ifade etmektedir. Bir nedene dayanması hususu ise AİHM tarafından belirli kriterler çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu durumda AİHM, söz konusu meşruluğun varlığını ilk olarak, demokratik bir toplumda geçerli olan ilkeleri göz önüne alarak söz konusu tedbirin amacı ile etkileri arasındaki ilişki bağlamında değerlendirmektedir. AİHM, ayrıca bir hakkın kullanılmasının ardındaki muamele farklılığında amacın meşru olmasının yanında gerçekleştirilmek istenen amaç ile kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisi bulunmasını da dikkate almaktadır. Anayasa Mahkemesi ise eşitlik kavramını, “herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki bireylere farklı muamelede bulunulması” olarak tanımlamıştır.

Eşitlik ilkesi; tüm insanların özgür ve eşit olarak doğduğu gerçeği ile tüm bireylerin haklara sahip olduğunu, aynı düzeyde saygıyı hak ettiğini kabul etmektedir. Toplumda yaşayan herkesin eşit muamele görme hakkı vardır. Bu hak aynı zamanda kanunların, politikaların ve uygulamaların ayrımcı olmaması gerektiğini ve kamu yetkililerinin kanunları koyarken ve politikalarını uygularken ayrımcı ve keyfi davranmama yükümlülüğü altında olduklarını belirtir.

Ayrımcılık yapmama, eşitlik ilkesinin ayrılmaz birer parçasıdır. Cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik, LGBTIQ olmak ve yaş gibi etkenler nedeniyle kişilerin ayrımcı muameleye maruz kalmamasını sağlar.

Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı uluslararası hukukun temel bir unsurudur. Bu sayede eşit koşullardaki kişilere; hukuki olarak ve uygulamada eşit davranılması garanti altına alınır. Bununla birlikte, davranışlardaki her ayrımın veya farklılığın ayrımcılık teşkil etmeyeceğinin vurgulanması da önemlidir. Genel uluslararası hukukta kabul edildiği üzere; nesnel ve makul bir gerekçeyle yapılan farklı muameleler, aranan amaç ile kullanılan araçlar arasında orantının olduğu durumlarda ayrımcılık teşkil etmeyecektir. Bu kapsamda bakıldığında engelli bireylerin kurum aracılığıyla evlat edinmesinde nesnel ve makul bir gerekçeyle yapılmadığı görülecektir.

Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hak ve özgürlüklerden aynı ya da benzer konumda bulunanlarla kıyasla eşit şekilde yararlanmasını engelleyen veya zorlaştıran her türlü ayrımcı muameledir. Engelli bireylerin evlat edinmesi doğrudan ayrımcılık teşkil eden bir uygulamadır.

Sonuç olarak: Yukarıda sunulan düzenleme içeriklerinden de anlaşılacağı gibi herhangi bir engeli olan kişiler kurum aracılığıyla evlat edinememektedir. Bu durumun eşitlik ve ayrımcılık yasağı gibi evrensel hukuk kurallarıyla açıklanması kesinlikle mümkün değildir. Ayrıca doğrudan ayrımcılık teşkil eden eşitlik ilkesine aykırı olan bu düzenlemeler uluslararası hukuk metinlerine, Anayasaya, Medeni yasaya ve daha birçok yasalara aykırıdır.

 

 

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Evlat Edinme Tüzüğü ve Yönetmeliği

Anayasa

BM Engelli Hakları Sözleşmesi

Medeni Yasa